I. DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA ÇANAKKALE AHALİSİ
Recep ÇELİK*
Özet
İtilaf kuvvetleri I. Dünya Savaşı’nda sadece Çanakkale’yi geçmek için zorlamamış aynı zamanda uluslararası savaş hukukuna aykırı olarak sivil hedefleri de bombardıman etmekle savaş suçu işlemişlerdi. Nitekim bundan sivil halk büyük ölçüde zarar görmüştü. Kara savaşlarında ise başta Gelibolu yarımadası olmak üzere Çanakkale harp sahası haline gelmekle tarım, iaşe, ulaşım sekteye uğramış, halk daha güvenli yerlere nakledilme düşüncesiyle zorunlu olarak göç ettirilmişti. Devlet ise halkın gördüğü zararları kısıtlı imkânlarıyla karşılamaya çalışmıştı. Çanakkale halkı için savaşta en büyük zorluk yemeklik ihtiyacının karşılanmasında yaşanmıştı. Ordunun ihtiyaçlarının ön planda olması halkı zaman zaman güç durumlarda bırakmıştı. Bunun yanında bombardımanlar dolayısıyla mesken sıkıntısı da Çanakkaleliler için önemli bir hususiyet olmuştu.
Anahtar Kelimeler: Çanakkale, Gelibolu, İaşe, Yardım, Mesken, Göç.
Abstract
Entente Powers had forced to Dardanelles at the same time with bombarding civil targets committed war crime contrary to law of war. Thus civilians had suffered from this bombarding. As to land wars firstly Gallipoli peninsula and Dardanelle became war of land. As a result of which agriculture, subsistence, transportation hindered. With the think of carrying of civilians to safe area compulsorily they had been immigrated. Ottoman Empire endeavored to compensate for peoples’ damages with its restiricted means. The biggest diffuculty for people of Dardanelle in the war was suppliying of food. Needs of Ottoman military was in stand in forefront. This stuation had entered civilians into mess at times. Besides due to bombardings people of Dardanelle had beared trouble of housing.
Key Words: Dardanelle, Gallipoli, Subsistence, Help, Housing, İmmigration.
GİRİŞ
Çanakkale Boğazı’na karşı ilk harekât 19-20 Şubat’ta 12 büyük zırhlı ve bunların beraberindeki gemilerle başladı. Saldırının hedefi öncelikle boğazın dış tabyalarını tahrip sonrasında ise boğaza girerek boğaz tahkimat ve bataryalarını yok ederek Marmara’yı geçerek İstanbul’a yol almaktı. 25 Şubat’ta saldırı tekrarlandı. Bombardımanlarda boğaz ağzındaki Seddülbahir ve Kumkale tabyaları etkisiz hale getirildi. 4 Mart’ta harekât tekrarlandı ve Çanakkale boğaz ağzı tahkimatı etkisiz hale getirildi. 7-8 Mart’ta boğaza giren İngiliz ve Fransız gemileri merkez istihkâmlara saldırdılar. 10-12 Mart’ta saldırıyı tekrarladılar. Savaş bütün şiddetiyle sürüyordu. Sonunda 18 Mart’ta itilaf güçleri bütün güçleriyle boğaza saldırdılar. 18 büyük zırhlı, birçok muharip ve denizaltı kara istihkâmlarına ateş yağdırdı. Düşman kuvvetlerinin 12 büyük zırhlısından bir kısmı, Osmanlı bataryalarının ise hepsi isabet almıştı. Boğazın girişindeki bataryalar ise etkisiz hale getirilmişti.[1] Çanakkale deniz savaşlarında itilaf güçlerinin kullandığı cephanenin çokluğunu göstermesi bakımından bir örnek vermek gerekirse sadece Dardanos tabyasına 4 bin gülle atılmıştı. Bunun yanında boğazın çeşitli yerlerinde bakıldığında, tabya sanılabilecek yerler hazırlanmış ve düşman gemileri buralara da çokça cephane harcamıştı.[2] Nitekim 18 Mart saldırısında İtilaf güçleri amansız bir top atışı yapıyordu. İngiliz ve Fransız filoları Osmanlı tabyalarına aralıksız top mermisi yağdırıyordu. Müttefik orduları başkumandanı General Hamilton, bir gün içinde binlerce şarapnel attıklarından, gece gündüz savaş gemilerinin mevzileri bombardıman ettiklerinden bahsediyordu.[3] Bir zabit hatıratında düşman ateşi ve bombalarının artık kendilerine sıradan geldiğinden, “düşman ölüm fırtınaları koparan koca mermilerini o kadar büyük bir bollukta üzerimize savurmuş ve o kadar çok torpil attığından” bahsediyordu.[4]
Çanakkale savaşlarının ikinci safhası ise kara savaşlarıdır ve itilaf güçlerinin Gelibolu’ya çıkarma yapmasıyla başlar. Gelibolu’ya yapılan ikinci büyük çıkartma 6 Ağustos’tadır ve daha önce çıkarma yapılan birlikler güçlendirilerek şiddetli saldırılarla Gelibolu ele geçirilmek istenmiştir.[5] Gelibolu sürekli olarak bombardımana uğramaktaydı. Nitekim Gelibolu, cephe güzergâhında olması dolayısıyla savaşın yükünü çekmiş ve halkıyla birlikte sıkıntılı günler geçirmişti. Örneğin 2 Mayıs’ta bir düşman savaş gemisi Gelibolu kasabasını bombardıman etmişti. Bunun sonucu olarak kasabada yer yer yangınlar çıkmıştı.[6] İtilaf güçlerinin Gelibolu harekâtında ağır ilerlemeleri müdafaa kuvvetlerinin taarruz kuvvetlerinden üstün olduğunu göstermekteydi.[7] Gelibolu kara savaşları boyunca Marmara Denizi’ne giren düşman denizaltıları, deniz nakliyatının asgari düzeye inmesine sebep olmuştu.[8] Düşman kuvvetleri aylarca Gelibolu’da uğraşmıştı. Öyle ki hiçbir sonuç alamamasına rağmen saldırılarını şiddetlendiriyorlardı.[9] Ancak Türk ordusunun sarsılmaz direnişi karşısında itilaf güçleri daha fazla dayanamayarak Gelibolu’yu terk etmeye mecbur kalmışlardı.[10] Çanakkale savaşları Türk ordusunu ziyadesiyle yıpratmıştı. Devletin kaynaklarının yetersizliği göz önüne alındığında bu yıpranma telafi edilememiştir.[11] Baktığımızda itilaf güçleri sadece askeri hedefleri gözetmemişti. Bunun yanında sivil hedefler de vurulmuş dolayısıyla Çanakkale halkı bundan ziyadesiyle etkilenmişti.
HALKIN GÜVENLİ YERLERE GÖÇ ETTİRİLMESİ
İtilaf güçleri Maydos’ta yaptığı bombardımanı daha sonra Kale-i Sultaniye merkezinde icra etmiş ve bu da şehirde yangınların çıkmasına sebep olmuştu. Askeri ve mülki cihet Kale-i Sultaniye’nin çeşitli yerlerinde çıkan yangınlara birlikte müdahale etmiş ve fakat tamamıyla söndürememişti. İnzibat memurlarının bir kısmının şehirde bırakılıp halkın tamamıyla şehrin dışına civar köylere çıkarılması kararlaştırılmıştı. Bununla birlikte hükümet heyeti de Bergos Nahiyesi’ne alınmıştı.[12] Böylece şehirde bir miktar jandarma ile polis bırakılarak bütün halk ve memurlar iç kısımlardaki köylere çektirilmişti.[13]
Savaş dolayısıyla Kale-i Sultaniye kasabasından halk daha güvenli yerlere naklediliyordu. Marmara havzasındaki iskeleler ile Lâpseki, Gelibolu ve Karabiga’ya Tecelli vapuruyla 22 Aralık 1914’te 6 ve 13 Mart 1915’te da 4 ve 143 kişi olmak üzere toplamda 153 kişinin taşıma bedeli kişi başı 11 kuruştan 1683 kuruşa mal olmuştu. Yüklenici vapur şirketi ise İstanbul’da Hilal Osmanlı Anonim Vapur Şirketi’ydi.[14] Yakın sahillere gönderilen bu fakir halkın nakil bedeli olarak istenen 1683 kuruş ansızın ortaya çıkmış bir masraftı. Dâhiliye Nezareti ise bu gibi ani masraflar için bütçesinde bir karşılık olmadığından bahisle bu masrafın hazinenin öngörülmeyen masraflar kısmından ödenmesinin bir zaruret olduğunu belirtiyordu. Nitekim bu masrafların ödenmesi hükümetçe kabul edilerek maliye nezaretine bildirilmişti.[15]
İtilaf güçlerinin Kale-i Sultaniye’ye karşı donanma saldırıları yine muhtemel olduğundan önceden Kale-i Sultaniye’den tahliye edilmiş olan zabit aileleriyle bazı Müslüman halkın tekrar kasabayı tahliye etmeleri gerektiği mevki-i kumandanlıkça bildirilmişti. Nahiye müdürlüğüne de geçici olarak bu bahsedilen halkın civar köylere yerleştirilmeleri iletildiği gibi nahiye merkezinin de yine geçici bir süre için Kale-i Sultaniye’ye bir saat mesafede telgraf merkezi bulunan bir köye nakli kararlaştırılmıştı.[16] Mutasarrıf Rauf Bey, Çanakkale Grup Kumandanlığı ile olan muhaberesinde belirttiği bu hususa askeri cihetin de iştirak etmekte olduğunu ekliyordu. Halkın malen ve bedenen zarar görmemesi için iç kısımlardaki köylere nakledilmesine, diğer taraftan eşkıyaya yardım ve yataklık etmesi muhtemel Hıristiyan halkın da sahile yakın köylerde bulundurulmamasına katılmaktaydı.[17]
Belirtildiği gibi Gelibolu yarımadası savaşın yükünü çekmişti. 5. Ordu Kumandanlığı da Gelibolu yarımadasındaki halkı, Lapseki, Çardak ve Biga’ya gönderilmesine teşebbüs etmiş ve bu konuda hazırlıklara başlanmıştı. Diğer taraftan Mevki-i Müstahkem Kumandanlığı da Kale-i Sultaniye sancağı merkez kasabasına nüfus nakledileceğini haber vermişti. Ancak bin haneyi aşkın merkez kasaba, kendi halkını dahi barındıracak durumda değildi. Mutasarrıflık Gelibolu sancağı halkının gönderilmesini uygun bulmuyordu. Nitekim köylerde iaşe sıkıntısı çekilmekteydi ve orduya da bu yönde ihtar verilmişti. Bunda ısrar edilmesi durumunda Gelibolu halkının harp zamanındaki feci durumlarından daha kötü bir duruma düşecekleri ve bunun gözden geçirilmesini önemle rica edilmekteydi.[18]
Düşmanın Çanakkale’ye olan taarruzlarından dolayı merkez sancak geçici olarak Bergos Köyü’ne, kasaba ve sahile yakın olan köy ahalisi de iç kısımlardaki köylere göç ettirilmesi yüzünden birçok nüfus vukuatı zamanında verilemeyerek birikmişti. Nüfus idaresi, iç kısımlara çekilmiş olan halkın nüfus işlerinin mevcut durum dolayısıyla ona göre yürütülmesi gerektiğini Kale-i Sultaniye mutasarrıflığına bildirmişti. Nitekim süresi içerisinde birçok nüfus vukuatları verilememiş ancak bu durumun olağanüstü şartlar dolayısıyla olduğu göz önüne alındığından Kale-i Sultaniye Livası nüfus idaresi halktan para cezası alınamayacağını Dâhiliye Nezareti’ne ileterek nüfus vukuatlarının cezasız alınmasını istemişti.[19]
Yunanistan I. Dünya Savaşı’na katılmak üzereydi.[20] Özellikle de adalardaki isyan ve asilere katılım hareketi, Ege adalarından bir kısmının Çanakkale sahillerine yakınlığı, yunanlıların Anadolu sahillerine çıkarma veya akın yapma ihtimalini akla getirmekteydi. Nitekim Ayvacık sahiline 1-11 Temmuz 1916 gecesi yapılan saldırıda nüfus ve malca önemli bir zayiat verilmiş olmasına nazaran bu konuda ihtiyatlı hareket edilmesini gerekli kılıyordu. Buna göre Kale-i Sultaniye mutasarrıfı örneğin boğaz girişiyle Edremit arası halkının sahilden itibaren iki saat mesafeye kadar iç kısma mülkleriyle beraber alınmasının mutlak surette telakki edilmekte olduğundan bahisle bu yolda alınacak tedbirlerle verilecek emirleri beklemekteydi.[21] Diğer taraftan savaş görmemiş, savaştan dolayı herhangi bir zarar ve ziyana uğramamış bazı yerleri -ki bunlardan biri de İzmir Kocaömer köyüdür- de Çanakkale Grup Kumandanlığı tahliye etme kararı vermişti. Tahliye edilecek halk, kışın yaklaşmakta olduğu uyarısını yaparak ziraattan da geri kalacaklarını, orduya böylece yardım edemeyeceklerini, mallarıyla beraber Anadolu’ya gönderilmelerinin tahammül edilemez olduğunu yalvarıyorlar ve bunun bir felaket olacağını, köylerinde kalmak istediklerini “babasız büyütmekte oldukları çocukları adına” istirham ediyorlardı.[22]
HALKIN YEMEKLİK İHTİYACI
Çanakkale deniz savaşları sonrası Çanakkale’de nazik bir durum ortaya çıkmıştı. Hazinenin, halkın hukukunu gözetici bir usul ile aşar vergisini toplaması gerektiği konusunda Kale-i Sultaniye ve diğer sancaklar muhabere etmişlerdi. Aşar nizamnamesi tamamıyla tatbik ediliyor ve aşarın nakde dönüştürülmesindeki güçlük, zahire ihracatının yasak olmasından kaynaklanıyordu. Kale-i Sultaniye’nin önemli bir bölümü savaş alanı haline gelmişti ve bu sancakta önemli bir miktar da asker bulunuyordu. Halkın elindeki hayvanlar da kullanıldığından gerekli tedariğin elde edilmesi imkânsızlaşmaktaydı. Böylece askeri cihet tarafından belirlenmiş olan ambarlara da aşarın tamamının nakli, vasıta yokluğundan dolayı mümkün olamıyordu. Mutasarrıflıkça sancak dahilindeki ordu için gerekli zahirenin temininde yeşillik ve meyve hasılatının nakden ve istenen zahirenin de ayni olarak verilmesi usulünün daha iyi olacağı mütalaa edilmişti.[23]
Harbiye Nezareti Levazım Dairesi, ordu için gerekli besin maddelerinin sağlanması ve dağıtılmasıyla görevliydi. İlkesel olarak bu maddelerin sağlanması ve dağıtılması bölgesel olarak düşünülüyordu. Bölgesel kaynaklar yetmediğinde diğer yerlerden faydalanma yoluna gidilmekteydi. Ordunun yiyeceklerinin ve hayvan yemlerinin bölgeden sağlanması ise tekâlif-i harbiye komisyonları aracılığı ile yapılmaktaydı.[24] Düşman donanması tarafından Çanakkale boğazının bombardımanından haneleri ve ticaretgâhları yanan halktan tekâlif-i harbiye usulüyle alınmış olan erzak ve levazım karşılığında kendilerine mazbatalar verilmişti. Kale-i Sultaniye Mutasarrıflığı 30 Aralık 1915 tarihli tahrirat ile bu mazbataların nakden ödenmesini talep etmişti. Ancak tekâlif-i harbiye suretiyle alınan erzak ve levazım bedelinin seferberliğin bitimini takip eden sene bütçesinden ödenmesi gerektiğine dair kanun olmasına binaen yapılan talebin yerine getirilmesi mümkün gözükmemekteydi. Buna karşın düşmanların uluslar arası savaş hukukunu açıkça ihlal etmeleriyle sahilleri topa tutmalarından dolayı can ve mal kaybına uğrayanlar için, düşman devletler tebaasının mal ve mülklerinden tazminat alınması ile halkın ihtiyaçlarının giderilmesi cihetine gidilmişti. Karadeniz halkından başlanmak suretiyle seferberlik tahsisatından aylık 10 bin liranın verilmesi 20 Eylül 1915 tarihli tezkere ile meclis-i vükela kararıyla onaylanmıştı. Karar aynı şekilde Çanakkale ahalisine de teşmil edilmişti. Kale-i Sultaniye mutasarrıfı da bombardımanlar sonucu meskenleri ve ticaretgâhları yanmak suretiyle zarar görenlerden bazılarından tekalif-i harbiye usulüyle alınmış olan erzak ve levazım karşılığında kendilerine verilmiş olan mazbata içeriğinin verilmesi suretiyle zaruretten masun olmalarını istemişti. Bunların ise maişetleri nakil vasıtaları ile olup hayvanları alınanların ihtiyaçları komisyonca onaylandığı takdirde nakil vasıtaları mazbataları içeriğinin ödenmesi ve bu şartlara haiz oldukları tespit edilenlere gerekli ödeme yapılmakta ise de tekalif-i harbiye mazbataları muhteviyatının ödenmesine Tekalif-i Harbiye Kanunu müsait değildi. Böyle muzdarip halde olanlara muhacirin tahsisatından iaşelerine yardım suretiyle bir hal çaresi düşünülmüş fakat bu arada da hazinenin berbat durumu göz önüne alındığında hazinenin böyle bir külfet altında kalacağı ortaya çıkmıştı. Kale-i Sultaniye mutasarrıfı alacaklıların ufak bir sermaye ile bir iş edinebilmelerine yardımcı olmak bakımından dilekçe sahipleri için bir defter düzenlenerek Maliye nezaretine sunmuştu.[25]
Gerek aşar vergisinin toplanmasıyla gerekse halktan tekalif-i harbiye komisyonlarınca alınan besin maddeleri dolayısıyla Kale-i Sultaniye’nin yemeklik erzaka olan ihtiyacı son safhaya ulaşmıştı. Buraya gelinceye kadar hükümetten saklı tutulan hububat ile halkın ihtiyacı giderilmiş ve fakat bundan sonra artık eldeki miktar ile idare edilemeyecek bir duruma gelinmişti. Ordunun dahi üç günlük zahiresi kalmıştı. Kale-i Sultaniye mutasarrıfı Rauf Bey mutasarrıflıkça artık bir şey yapılamayacağını arz etmiş ve livadaki askeri ambarlarda olan zahireden, hükümet tarafından gönderilecek zahireden iade etmek şartıyla bir miktarın belediyelere verdirilmesini talep etmişti. Nitekim İstanbul’a zahire almak için iki tüccar gönderilmiş fakat bu tüccarlar da vesika alamadıkları ve bu zahireyi, gönderecek vagon bulamadıkları sebepleriyle Kale-i Sultani’ye gönderememişlerdi. Hükümetten zahire talep edilmiş ancak beklenen zahire de gelmemişti. Halk hükümete müracaatla un talep ediyordu. Mutasarrıflık elim bir sonuç ile karşılaşılabileceği uyarısında bulunuyordu.[26]
Kale-i Sultaniye’de iaşe satın almalarında yapılan şikâyetlerin başlıcası ise üreticilerin bir senelik ekmeklik ve yemekliğini hesapta İaşe Genel Müdürlüğü tarafından kabul olunan miktardan kaynaklanmaktaydı. Kale-i Sultaniye mutasarrıfı İbrahim Bey’e göre ise gerek üreticilere gerekse tüketicilere verilmek üzere İaşe Genel Müdürlüğü’nce düzenlenecek cetvellerdeki miktarlar yeniden ayarlanırsa hem satın alma işleri kolaylaşacak hem de kimse gıdasızlık yüzünden şikâyet etmeyecekti.[27]
Ulaşım vasıtalarındaki sıkıntılar da halkın açlık durumunu olumsuz yönde etkilemekteydi. Bandırma yoluyla Kale-i Sultaniye’ye ancak tohumluk nakledilebilmekteydi. Bu da Ankara, Konya ile Bandırma arasındaki demiryollarının vagonları geç iletmesi dolayısıyla idi. Yoksa Bandırma ile Biga arasındaki nakliyeyi kaza temin etmekte ve vagonlar da ne kadar çok ve sık tohumluk getirse arabalarla nakledilmesinde sıkıntı yaşanmamaktaydı. Askeriyenin Bandırma’dan Karabiga’ya deniz yolu ile naklini üstlendiği hububat tohumluklarının naklinde ise sıkıntı demiryolundaki nakliyatın gecikmesindendi. Mutasarrıf Rauf Bey bahsettiği gibi Kale-i Sultaniye düşünülenin de ötesinde erzak itibariyle son derece sıkışmış ve hatta sancakta açlık tehlikesi baş göstermeye başlamıştı.[28] Askeri nakliyat dolayısıyla Ziraat bankasının liva hesabına göndermekte olduğu tohumluk nakliyatın artık arkası kesilmiş ve Bandırma ile Biga arasındaki karayolu üç gün üç gece yağan aralıksız yağmur nedeniyle artık araba işlemez bir hale gelmişti. Bandırma’ya gelen 17 vagon buğday ve arpanın bu yol ile nakline de böylece imkân kalmamıştı. Mutasarrıf Rauf Bey de bir defaya mahsus olmak üzere bu birikmiş hububata bedel vagon muhteviyatının askeriyece vapurlarla kısmen Karabiga’ya kısmen de Lapseki iskelelerine nakledilmesini hükümetten istemişti.[29]
Harp zamanı ziraat çok önemli bir unsurdu. Nitekim harpte başarının en önemli ayaklarından biri de ordu ve halkın iaşe ambarlarının dolu olmasıdır. Böylece ziraat için her türlü vasıtadan istifade ve her tedbirin alınması zaruriydi.[30] Gelibolu yarımadası ile Kale-i Sultaniye livası düşman işgali altında olması dolayısıyla burada ziraat yapılamamıştı. Buralar askeriyece nadas ettirilerek gerekli tohumluklar askeri ambarlardan ticaret ve ziraat vekaleti hesabına geçilerek ektirilmişti. Bu iş için ayrıca birkaç ziraat mühendisi gönderilerek ekim işlerinin sağlanması yoluna gidilmişti. Böylece 1916 ilkbahar ekimi yapılmak üzere bu arazilerde gerekli nadas işlemlerine askeriye tarafından hemen başlanmış ve bunun için gerekli tohumluk buğdayın askeri ambarlardan gönderilmesi harbiye nezaretine 20 Ocak 1916 tarihli tezkere ile bildirilmiş ve 19 Mart 1916 tarihli diğer bir tezkere ile de onaylanmıştı. Fakat 22 Mart 1916 tarihli tezkerede harp dolayısıyla her mahalde askeri vasıtalar ile ziraatin mümkün olamadığı cihetle Harbiye nezaretince tohumluk verildiği takdirde mahallince ekim yaptırılabileceği bildirilmişti. Bütün vilayet ve livaların tohumluğa olan ihtiyaçlarının temini maksadıyla ihtiyaçlı çiftçilere karşılığı alınmak suretiyle verilecek tohumluk hububatın tedarik ve satın alınması için tahsisat-ı fevkalade suretinde elde edilen karşılıkla Kale-i Sultaniye için gerekli tohumluk gönderilmişti. Bunun yanında tohumluk mısır da alınarak gönderilmesi kararlaştırılmıştı.[31]
ÇANAKKALELİLER İÇİN YAPILAN YARDIMLAR
İtilaf devletlerinin Çanakkale Boğazı’na saldırılarında Çanakkale’de bir kısım halkın evleri ve eşyaları yanmıştı. Dolayısıyla bundan etkilenen halkın zaruri ihtiyaçlarını ucuzlatmada ve kolaylaştırmada kullanılmak üzere 50 bin kuruş gönderilmişti. Fakat bu para harcanmış ve Çanakkale mutasarrıflığı bir 50 bin kuruşa daha ihtiyaç hasıl olduğunu beyan etmişti. Bu 50 bin kuruş kurulan bir komisyon vasıtasıyla ihtiyaç sahiplerine dağıtılmıştı. Fakat bu gibi halkın sayısı fazla olduğundan bir kısmı dışarıda kalmış ve dağıtımda haklarını alanlar da yine eski durumlarına gelmiş olduklarından bir 50 bin kuruşun daha gönderilmesi istenmişti. Bu hususta tekrar gerekli tahkikatlar yapılmış ve durumun hakikati anlaşıldığından 50 bin kuruşun daha halkın zaruri ihtiyaçlarının olabildiğince karşılanması için gönderilmesine karar verilmişti.[32]
Çanakkale’nin harp sahası olan kısmından çeşitli taraflara gönderilen veya harp dolayısıyla yapılan harekâtlardan mağdur olan ve yardıma muhtaç hale gelen bazı Çanakkaleliler için 1917 senesi için 50 bin kuruşluk tahsisat ayrılmıştı.[33] Yine Maliye nezareti 1918’de savaş dolayısıyla yardıma muhtaç hale gelen bir kısım halk için vükela heyetinin de onayı ile ekmeklik karşılığı olarak bütçeden 100 bin kuruşun ayrılmasını kabul etmişti.[34] Örtülü ödenekten ise Çanakkale mutasarrıflığına 5 bin kuruş gönderilmişti. Çanakkale mutasarrıfı Rauf Bey cinayet ve şekavetin önlenmesi için ise 1916 sonuna kadar sarf edilmek üzere 10 bin kuruş örtülü ödenekten gönderilmesini talep etmişti.[35]
İtilaf kuvvetlerinin savaş gemileri ve deniz altıları tarafından yapılan saldırılar sonucu olarak birçok zarar ve hasar meydana gelmişti. Örneğin Edremit’in İyice iskelesindeki zeytinyağı fabrikasıyla çeşitli binalar düşman donanması tarafından tahrip edilmiş ve bu yapılar içerisindeki mallar da imha olmuştu. Sabun sodası yüklü bir kayık da zapt ile müsadere olunmuştu. Gördüğü zararın tazmini için Edremit’te fabrikatör Ali Rıza tarafından dilekçe verilmişti. Ancak mevcut hasarların mahallindeki komisyonlarca kayıt ve tescil edilmesi gerekiyordu. Benzer bir hasar kaydı Kale-i Sultaniye’de Halil Paşa çiftliğinde meydan gelen zarar için Nazif zade Necati imzasıyla verilmiş ve hasarın mahalli komisyonca tespit ve tescili istenmişti.[36] Yine Yunanistan’ın Selanik’i istilası üzerine İstanbul’a göç etmiş ve buradan da Maydos’a gelmiş bir muhacir burada bir bakkal dükkânı açarak ticaretini yavaş yavaş geliştirerek geçimini sağlamaya başlamış fakat İtilaf güçlerinin Maydos’u tahrip etmeye başlamasıyla tekrar ailesiyle İstanbul’a gelmişti. 60-70 lira civarında eşyası ile 300 lirayı geçen sermayesini kaybetmesi bu muhacir ve ailesini perişan ve yardıma muhtaç bir hale getirmişti. Hükümet de Çanakkale muharebeleri yüzünden zarar görenlerin zararlarının düşman tebaasının sahip olduğu emlak ve arazilerinin satılmasıyla karşılamak üzere bir komisyon kurmuştu.[37]
İtilaf kuvvetlerinin uluslararası savaş hukukuna ve sözleşmelerine aykırı olarak Osmanlı sahillerini topa tutmalarından dolayı can ve mal kaybına uğrayan Osmanlıların zararlarını karşılamak amacıyla Ege ve Karadeniz sahil halkından deniz vasıtalarına sahip olanlara zararlarına karşılık olarak aylık 10 bin lira, bombardımanlardan zarar gören halktan da çok fakir olanlara da aylık bin lirayı geçmemek üzere verilmesi kararlaştırılmıştı.[38] Bunun yanında halkın deniz araçlarında bombardımanlardan dolayı meydana gelen hasarın % 45’inin ödenmesine karar verilmişti. Buna göre Kale-i Sultaniye mutasarrıflığına 25.020 kuruşluk bir miktar seferberlik tahsisatından gönderilmesine karar verilmişti. Seferberlik tahsisatından gönderilecek her ay onar bin liranın biner lirası bombardımanlardan zarar gören halkın pek fakirlerine hasarlarını tazmin için ayrılması kararlaştırılmıştı. Dokuzar bin lira da deniz vasıtaları zarar görenlerin tazminine karşı verilecekti.[39]
Düşman gemileri tarafından tahrip edilen binalardan dolayı sahiplerine tazminat verilmesi hakkında bir karar alınmamıştı. Bombardımanlar dolayısıyla dilekçe verenlerin evleri yıkılmış ve maişetleri karşılanmamış olanların dilekçelerinde fukaradan olduklarına dair bir işaret de görülememesinden dolayı bunlara pek fakir olanlara verilmek üzere meclis-i vükela kararıyla tahsis edilen meblağdan para verilmesinin de mümkün olmayacağı ortaya çıkmıştı. Hasarlar mahallerindeki komisyonlarca kayıt ve tescil edilmişti. İleride bu husustaki cetveller üzerinden devletçe alınacak karara göre muamele yapılacaktı.[40]
Denizden yapılan bombardımanlardan meydana gelen zayiata karşılık belli bir oran içerisinde tazminat verilmiş ve bu bombardımanlardan evsiz ve maişetsiz kalan muhtaçlara ve fukaraya da valiler tarafından takdir edilecek derecede cüzi bir miktar nakdi yardım edilmişti. Halkın esas müracaatı ise barınma hususunda olduğundan ve bunun sonucu olarak hayatlarının emniyetini istediklerinden bulundukları yerlerden çıkarılmamalarını istiyorlardı.[41] Son olarak hükümetten alınan 3 Mayıs 1918 tarihli telgraf üzerine hemen merkez livada bir özel komisyon kurularak göreve başlamış bu konuda gerekli bildirimler yapılmıştı. Çanakkale mutasarrıflığına davet edilen eşraf ve ileri gelenler teşvik edilerek neticede 39350 kuruşluk bir miktar toplanmış ancak bunun 30050 kuruşu tahsil edilmişti. Yine geri kalan miktarın da peyderpey toplanılmasından geri durulmayacaktı.[42]
SAĞLIK
Çanakkale savaşları sırasında Osmanlı ve itilaf güçleri askerleri arasında salgın ve bulaşıcı hastalıklardan dolayı pek çok can kaybı yaşanmıştı.[43] Çanakkale civarında büyük baş hayvanlar arasında da veba baş göstermişti. Vebaya karşı ordunun nakil işlerine halel getirmemesi için yapılan mesai ile ara vermeksizin yapılan çalışmalara rağmen hastalık ortadan kaldırılamamıştı. Nitekim yapılan tahkikatta köylülerin hastalığı hükümetten gizlediği ortaya çıkmıştı. Öyle ki köylü, hayvanlarını cahilce ahırlarda saklayarak büyük bir bölümünün telef olmasına sebebiyet vermişti. Bu durumdan jandarma ile mahalli hükümetin haberi yoktu. Buna köylere kadar tahkikatını genişletmeye mecbur kalmış olan 5. Ordu baş baytarı Ahmet Bey ile arkadaşları bizzat şahit olmuşlardı. Hastalığı ortadan kaldırma çerçevesinde Çıplak Köyü’nde mevcut 115 öküzün 10’u hastalıklı bulunarak itlaf edilmiş, hastalığına kanaat getirilemeyen 10’u da müşahede altına alınmış, geri kalanlara ise serum verilmek suretiyle köylünün hayvanları kurtarılmıştı. Ezine’ye tabi Köprübaşı Köyü’nde Sinan oğlu ismindeki köylünün 14 hayvandan ibaret sürüsü tamamen mahvolmuş, hastalığın diğer sürülere sirayet ettiği bir zamanda yukarıdaki fen heyeti teftiş sırasında bu durumu tespit ederek gerekli önlemleri alabilmiştir. Harbiye Nezareti Dahiliye Nezareti’nden, Çanakkale ve Gelibolu’nun fevkalade öneme haiz olan bir bölgede mülki memurların rehaveti yüzünden harbin aleyhimize dönmesi ihtimalinin göz önünde bulundurularak köylerin sık sık jandarma ve ilgili memurlar vasıtasıyla dolaşılarak bulaşıcı hastalık vukuatlarının günü gününe orduya ve merkeze bildirilmesini ve ancak bu sayede bu gibi mahzurların ortadan kalkabileceğini belirtiyor ve bununla birlikte Zabıta-i Sıhhiye Kanunnamesi’nin en iyi şekilde uygulanmasını istiyordu.[44] Ancak diğer taraftan mülkiye baytarlarının hepsi seferberliğin başından beri orduda istihdam edildiklerinden bu bölgede istihdam edilecek elde baytar kalmamıştı. Çanakkale bölgesinin harp mıntıkası olması dolayısıyla da bulaşıcı hastalık taşıyan hayvanların takip ve ortadan kaldırılmaları burada toplanmış olan ordu baytarları tarafından üstendiği gibi burada askeri baytarlarla birlikte çalışan mülki baytarlara da hastalığın bir an evvel ortadan kaldırılması gerektiği Dâhiliye Nezareti tarafından Kale-i Sultaniye mutasarrıflığına bildirilmişti. Son olarak köylülerin hastalığı gizlemesi hastalığın yayılmasına sebebiyet vereceğinden ihbarlarda gevşeklik gösterecekler, Zabıta-i Sıhhiye-i Hayvaniye Kanun-u Muvakkati gereğince cezalandırılacaklardı.[45]
ASAYİŞ
I. Dünya Savaşı’nın sonunda Çanakkale’de eşkıyalık türemişti. Yeniköy Köyü’nde Kurt Dereli çetesi iki hane halkına işkence yaparak para, eşya ve altınlarını gasp etmiş, işkenceden de bir köylü vefat etmiş, bir diğerinin durumu ise ümitsiz bir hale gelmişti. 23 Eylül’de Ezine ile merkez liva arasında Salih Beşe isimli şaki bir arabaya hücum ederek içindeki beş askeri soymuş ve Karahamzalar ile Eski Balıklı köyleri arasında yedi silahlı eşkıya Süleyman Efendi ve ailesinin paralarıyla elbiselerini gasp etmiş ve yine işkence dolayısıyla hayati tehlikelerinin olduğu tespit edilmişti. Bayramiç’te ise üç şaki yakalanmış ancak bunlar da kaçmağa teşebbüs ettiklerinden öldürülmüşlerdi. Ayvacık’ın Bektaş köyünde Hasan onbaşının önüne geçen üç silahlı kişi 500 lira fidye-i necat ile onbaşıyı darp ederek üzerindeki parayı gasp ederek kaçmışlardı.[46]
SONUÇ
Çanakkale geçilmemişti ancak itilaf güçleri geride büyük bir yıkım ve tahribat bırakmıştı. Bu savaşlarda Çanakkale ve Gelibolu ahalisi birçok yönden sıkıntı çekmişti. Öncelikle düşman bombardımanları şehirlerde yangınlar çıkarmış, evler, deniz ulaşım vasıtaları, ticarethaneler zarar görmüştü. Halk daha güvenli olan iç kısımlara çekilmek mecburiyetinde kalmış, evlerinden olmuştu. İtilaf güçlerinin yeniden Çanakkale Boğazı’nı zorlama ihtimaline karşılık da uzun müddet geri dönememişti. Bu savaşlarda halk önemli bir iaşe sıkıntısı çekmişti. Savaş dolayısıyla ekim işleri sekteye uğramış ordu iaşesinin önceliğinden dolayı halkın yemeklik işi aksamış bu da kimi zaman açlık tehlikesinin baş göstermesine sebep olmuştu. Tekâlif-i harbiye ve aşar halkın belini bükmüştü. Çanakkaleliler savaştan yardıma muhtaç hale gelmişti. Devletin ekonomik dar boğazda olması gerekli yardımın yapılmasına engel olmuş, halkın zararları yeterli ölçüde tazmin edilememişti. Bulaşıcı hastalıklar gerek insanlar gerekse hayvanlar arasında kırıma neden olmuş bu da ordunun intizamını olumsuz yönde etkilemişti. Savaştan eşkıyalık ve şekavet artmış ancak bunun önüne geçilememişti. Sonuç itibariyle Çanakkale kara ve deniz savaşları 1915 yılı içerinde yaşanmasına rağmen I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar bu savaşların etkileri sürmüştür.
* Yrd. Doç. Dr., Gümüşhane Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.
[1] Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, I, Remzi Kitapevi, İstanbul 2007, s. 216-217; Sezen Kılıç, “Liman von Sanders’in Çanakkale Savaşları İle İlgili Bazı İddiaları”, Journal of Gazi Academic View, c. 7, sayı: 14, s. 6.
[2] Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, III/II, TTK Basımevi, Ankara 1991, s. 71.
[3] Ömer Faruk Yılmaz, “Çanakkale Cephesi”, Osmanlı’nın Son Kilidi Çanakkale 1, Ed., Kemal Erkan-Adem Fidan, Çamlıca Basım Yayın, İstanbul 2010, s. 16.
[4] Salih Zoroğlu, “Çanakkale Savaşlarından Hatıralar”, Osmanlı’nın Son Kilidi Çanakkale 1, Ed., Kemal Erkan-Adem Fidan, Çamlıca Basım Yayın, İstanbul 2010, s. 119.
[5] Kılıç, a.g.m., s. 10.
[6] Ahmet Esenkaya, “Çanakkale Muharebelerinde Gelibolu ve Civarı”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 95. Yıl Özel Sayısı , I, s. 37-39, 48.
[7] Niyazi Ahmet Banoğlu, Türk Basınında Çanakkale Günleri, Kırmızı Beyaz Yayınları, İstanbul 2005, s. 37.
[8] Mahmut Boğuşlu, Birinci Dünya Harbinde Türk Savaşları, Kastaş A.Ş. Yayınları, İstanbul 1990, s. 91.
[9] Banoğlu, a.g.e., s. 17.
[10] Hanri Benazus, Çanakkale’den Gelibolu’ya, Bizim Kitaplar, İstanbul 2007, s. 373.
[11] Bayur, a.g.e., III/II, s. 396.
[12] BOA, DH.ŞRF 469/7.
[13] BOA, DH.ŞRF 469/8.
[14] BOA, BEO 4352/326338.
[15] BOA, BEO 4352/326338.
[16] BOA, DH.ŞRF 559/62.
[17] BOA, DH.ŞRF 534/75.
[18] BOA, DH.ŞRF., 597/71.
[19] BOA, DH.SN..THR. 63/69.
[20] Yunanistan’da Venizelos ve kral yandaşlarının çatışmaları sonunda Venizelos 26 Haziran 1917’de hükümetini kurmuştu. Hiç vakit kaybetmeyerek 1 Temmuz’da ise Osmanlı’ya savaş ilan etmişti. Bayur, a.g.e., III/III, s. 569-570.
[21] BOA, DH.ŞRF/533/67.
[22] BOA, DH.İ.UM.EK. 111/116. Çanakkale savaşları sırasında Osmanlı kuvvetlerini dağıtmak, Ege’de ve daha birkaç yerde uğraşmaya mecbur etme kaygısı içinde tutmak için 28 Mart ve 19 Nisan’da İzmir tabyaları İngiliz güçlerince topa tutularak buraya asker çıkarılacağı izlenimi uyandırılmak istenmiştir. İzmir tabyaları çok uzaktan vurulduğu için karşılık verilememişti. Bayur, a.g.e., III/II, s. 93-95.
[23] BOA, DH.ŞRF., 469/20.
[24] Muhammet Erat, “Çanakkale Savaşları’nda Türk Ordusunun İaşe Problemi”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı Dergisi, I, s. 116.
[25] BOA, DH.İ.UM. 89-08/103.
[26] BOA, DH.ŞRF 503/77.
[27] BOA, DH.ŞRF 572/102.
[28] BOA, DH.ŞRF 503/78
[29] BOA, DH.ŞRF 505/72.
[30] BOA, DH.İ.UM. 59-3/131.
[31] BOA, DH.İ.UM. 59-3/131.
[32] BOA, DH.EUM.3.Şb 8/41; BEO 4371/327768; BEO 4353/326410.
[33] BOA, BEO 4510/338240.
[34] BOA, BEO 4510/338240; DH.İ.UM 20-03/ 2/16.
[35] BOA, DH.EUM.2.Şb. 28/30.
[36] BOA, DH.İ.UM, 21-1/88.
[37] BOA, DH.İ.UM.EK. 97/46.
[38] BOA, DH.İ.UM, 21-1/84.
[39] İstanbul vilayeti hasarı 1.902.400, hasarın % 45’i 856.080, İzmit mutasarrıflığı 1.920.700- 854.315, Çatalca mutasarrıflığı 136.600- 61.470, Hüdavendigar vilayeti 498.500-224.325, Edirne vilayeti 1.357.891- 611.050, Karesi mutasarrıflığı 373.067- 167.862, Kale-i Sultaniye 55.600- 25.020, Aydın vilayeti 9.414.126- 4.236.356, İçil mutasarrıflığı 44.500- 20.025, Teke mutasarrıflığı 270.244- 121.609. toplamda ise 15.973.588 kuruşa karşılık 7.188.114 kuruş. BOA, DH.İ.UM.EK. 22/31.
[40] BOA, DH.İ.UM, 21-1/84.
[41] BOA, DH.İ.UM, 21-2/9.
[42] BOA, BEO 4519/338865.
[43] Esenkaya, a.g.m., s. 53.
[44] BOA, DH.İ.UM 56/10.
[45] BOA, DH.İ.UM 56/10.
[46] BOA, DH.ŞRF 596/125.