Fakîrî’nin İstanbul Şehrengizi
Özet
16. asırda yaşamış olan olan Fakîrî, edebiyatımızdaŞehrengiz-i İstanbul ve Ta‘rifât adlı eserleriyle tanınan bir şairdir. Bunların haricinde Letâ‘if, bazı çalışmalarda ona atfedilen ancak yaptığımız incelemede 17. yüzyılda yazıldığı anlaşılan Sâkî-nâme ve mecmularda geçen 57 şiir de yine Fakîrî’yle anılan eserlerdir.
Kâtib ve Taşlıcalı Yahya’nın eserlerinin ardından İstanbul için yazılan üçüncü şehrengiz olma özelliğini taşıyan Şehrengiz-i İstanbul’un elimize ulaşan üç nüshası vardır. Bu üç nüshaya dayanarak eser hakkında bilgiler veren araştırmacıların tamamı, şehrengizin 305 beyit olduğu konusunda hemfikirdirler. Ancak yaptığımız inceleme neticesinde eserin aslında 259 beyit olduğu; arta kalan 46 beytin ise Mesîhî’nin Edirne Şehrengizi’nden alındığı sonucuna varılmıştır. Zira Fakîrî’nin eserinde geçen 23 güzelin tasviri birebir aynı beyitlerle Mesîhî’nin şehrengizinde de geçmektedir. Mesîhî’nin, eserini Fakîrî’den önce yazdığı bilgisinden hareketle bu durumun kuvvetle muhtemel bir müstensih hatasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Fakîrî’nin Sâkî-nâme ve Şehrengiz-i İstanbul adlı eserleri hakkında önemli bulgulara ulaşılan çalışmamızın ilk bölümünde Fakîrî’nin hayatı ve eserleri üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise önce mevcut nüshaların ikisinden yararlanılarak Şehrengiz-i İstanbul’un tenkitli metni oluşturulmuş; sonra da eserin muhteva ve şekil hususiyetleri hakkında bilgiler verilmiştir. Bunun neticesinde sebeb-i te’lif, tasvirler, kullanılan dil, vezin ve nazım şekli gibi birçok bakımdan eserin, gelenekle sıkı bir bağ içerisinde olduğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Şehrengiz, İstanbul, Fakîrî, Mesîhî
The Specific Genre of Poem Named “Şehrengiz” About Istanbul by Fakîrî
Abstract
Fakîrî, who lived in the 16th century, is a poet known in our literature with his works titled Şehrengiz-i İstanbul (The Specific Genre of Poem Named “Şehrengiz” about Istanbul) and Ta‘rifât (Depictions). Aside from these, there are also other works that are referred as his works, including Letâ‘if (Emotions), Sâkî- nâme (Beverages) and 57 poems published in certain magazines. However, we have revealed in our investigations that Sâkî-nâme does not belong to him and that it was written in the 17th century.
After the works of Kâtib and Taşlıcalı Yahya, this Şehrengiz-i İstanbul is the third Şehrengiz written for Istanbul, and we currently have three copies of it at hand. Based on these three copies, all of the researchers, who provide information on this genre, agree that this Şehrengiz consists of 305 verses. However, in our investigations, we concluded that the Şehrengiz actually consisted of 259 verses; and the remaining 46 verses were taken from the Şehrengiz for Edirne written by Mesîhî. As a matter of fact, the depictions of 23 beauties written in the work of Fakîrî are also mentioned word for word in the Şehrengiz for Edirne written by Mesîhî. Based on the information that Mesîhî wrote his work before Fakîrî, we can claim that this situation actually stems from a copyist mistake.
In the first part of our study, in which we obtained important findings on Şehrengiz-i İstanbul and Sâkî-nâme of Fakîrî, we explained our findings about the life and works of Fakîrî. In the second part, the critical text of Şehrengiz-i İstanbul has been created by making use of two of the present copies; and later, information on the contents and characteristics of the work has been provided. As a result, it has been observed that the work is in strong connection with traditions in terms of the reasons for releasing, the depictions, the language used, the rhythm and the verses used.
Keywords: Şehrengiz, Istanbul, Fakîrî, Mesîhî
A. Fakîrî
Günümüze Ta’rifât, Letâ’if ve İstanbul Şehrengizi olmak üzere üç eseri ulaşan Fakîrî, 16. asır şairlerindendir. Bu asırda başta tezkireler olmak üzere birçok türün ilk ve en başarılı örnekleri verilmiştir. Şair sayısının artışına rağmen yazılan birçok tezkire sayesinde bu dönem şairlerinin önemli bir kısmı tezkirelerde zikredilmiştir. Bu durum Fakîrî için de geçerli olmuş ve Latîfî, Âşık Çelebi, Hasan Çelebi, Beyânî ve Riyâzî gibi tezkireciler onun hakkında çeşitli bilgiler vermişlerdir.
Fakîrî’nin nereli olduğu konusunda kaynaklarda görüş birliğinin olduğunu söylemek mümkündür. Latîfî, onu Rumelili olarak nitelese[1] de Âşık Çelebi[2], Hasan Çelebi[3] ve Beyânî[4], Kalkandelenli[5] (bir diğer adı Tetova) olduğunu açık bir şekilde belirtmişlerdir.
Önemli tezkirelerde adı geçmesine rağmen Fakîrî hakkındaki bilgiler, birbirinin tekrarı niteliği göstermekte ve genelde detaya girmemektedir. Bu tezkireler içerisinde en geniş bilgi Latîfî’nin Tezkiretü’ş-Şu’arâ’sında yer almaktadır. Ancak burada yer alan “Sulṭān Selįm devrinde fevt oldı.” şeklindeki ifade, bahsi geçen kişinin hangi Fakîrî olduğu konusunda bir karışıklığa sebep olmuştur. Zira mevcut nüshalarda Fakîrî, Ta’rifât adlı eserini 941/1534’te yazdığını belirtmiştir. Bu durumda onun I. Selim devrinde (1512-1520) ölmüş olması mümkün değildir. Latîfî, yukarıdaki cümlenin devamında ise “Memālik-i küffārdan Varadin ve Budin tāze fetḥ olduġı tārḭḫlerde Rūm illerinde gāh imām u gāh ḫaṭḭb ve gāh remmāl u gāh ṭabḭb olırdı.” söylediği bu sözle şairin Budin’in fethi sırasında (1526) hayatta olduğunu söylemiştir. 1512-1520 arasında öldüğü bilgisinin hemen akabinde 1526’da hayatta olduğunun söylenmesi Latîfî’nin verdiği bilgilere ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini göstermektedir. Mehmet Fatih Köksal, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü’ne yazdığı “Fakîrî” maddesinde aynı duruma dikkati çekmiş ve kaynaklarda farklı bilgilerle geçen Fakîrîler’in iki ayrı ya da aynı kişi olmalarının mümkün olduğunu belirtmiştir.[6]
Ta’rifât, 1534’te tamamlandığına göre Fakîrî’nin Kanuni dönemi şairlerinden olduğu ortadadır. Bu bilginin en büyük delili ise şairin Şehrengiz-i İstanbul’da Kanuni’nin adını anarak onu övmesidir. Şehrengizin “Der-Medh-i Pâdşâh” başlıklı bölümünde Fakîrî,
Zihį śāĥib-ķırān u žıll-ı Yezdān
Şehenşāh-ı cihān Sulŧān Süleymān(29)
beytiyle övdüğü padişahın Kanuni Sultan Süleyman olduğunu dile getirmiştir.
Fakîrî hakkında bilgi veren kaynaklardan yalnızca Latîfî ve Riyâzî onun Sultan Selim devrinde vefat ettiğini söylemişler; Âşık Çelebi, Kınalızâde Hasan Çelebi, Beyânî, Gelibolulu Âlî ve Şemseddin Sami bu konuya değinmemişler; Mehmed Süreyya ise onun Kanuni devrinin ortalarında vefat ettiğini ifade etmiştir.[7]
Yukarıda da belirtildiği üzere Fakîrî hakkındaki bilgiler oldukça yüzeyseldir. Tezkirelerde “Kendü sūħtelıķ Ǿāleminde gedā-şįve ve şūrįde-dil, bį-Ǿışķ u bį-ġıll, şiǾre müşteġıl idi.”[8], “... ġınā-yı ķalįle-i iksįr-i ķanāǾata mālik olan ġurebādan idi.”[9], “Fırka-i fukarâ ve zümre-i şu’arâdan güşâde-dil şâhid-bâzlıga mütevaggıl u müştagil taleb-i câh u celâlden müstagnî derûnında olan cevher-i ‘ışk-ı cevânân ve eşk-i çeşmi gevher-efşânı ile gönli vü gözi ganî kimesne idi.”[10], “Edebce zengin, paraca fakir usta bir şairdir.”[11] gibi ifadelerle onun her ne kadar varlıklı bir insan olmasa da gönlü ve gözü tok, edebli, makam ve mevki peşinde koşmayan, şiirle uğraşan bir zât olduğu yazılıdır.
b. Eserleri
1.Ta‘rifât
Fakîrî’nin en meşhur eseridir. İçerik olarak özel bir tür niteliği kazanan bu eserde, 158 fasıl halinde “muallim, kâtip, muhasib, şair, arif, rakib, münafık, gammaz, meddah, âkil, fakir, ganî, seyyah, levend, nedim, meyhaneci, kalender, haydarî, fâsık, sâkî, subaşı, sarhoş, tiryaki, kethüda, derbân, muhtesib, berber, nakkaş, remmâl, müneccim, tabib, canbaz, hokkabaz, çengi, hammal, neyzen, dellal, başmakçı, tacir, külhancı, müezzin, değirmenci” gibi Osmanlı toplumunun hemen her sınıfına ait insan, üçer beyitlik manzumelerle tanıtılır. Bahsi geçen kişiler dış görünüşleri, görevi, hakkındaki düşünceler, toplum içindeki yeri, hünerleri vb. farklı açılardan ele alınmıştır. Örneğin “Der-Ta’rîf-i Şâ’ir” faslında şairlerin, güzellerin saçlarını ve benlerini övdüklerini ancak bu yaptıklarının sonucu olmayan hayaller olduğu belirtilmiş; bir başka fasılda ise o dönemin “zampara tipi” parmakları kınalı, belinde mendil, başında kâkül ve elinde yüzük olan bir tip şeklinde tasvir edilerek adeta resmedilmiştir:
Nedür şāǾirlerüŋ dirlerse ĥālin
Ögüp dil-berlerüŋ zülfi vü ħālin
Kimini dām eyleyüp kimini dāma
Ŧolaşup geh dehān u geh beyāna
İderler yoķ yere dürlü maķālāt
Netįce çıķmaz illā ki ħayālāt[12]
Nedür zenpāre bildüŋ mi cihānda
Gözi dāyim ola anuŋ yabanda
Ola bir iki parmaġı ķınalı
Turuncile belinde destmāli
Başında kāküli elde yüzügi[13]
Ta’rifât, bu özellikleriyle edebî bir eser olmasından ziyade 16. asır toplum yapısının adeta tarihî bir kaynağı gibidir. Eserin sonundaki “Ŧoķuz yüz ķırķ birinde oldı āħir” mısraından anlaşılaçağı üzere yazılış tarihi 941/1534’tür.
Bilinen tek nüshası Berlin[14]’de olan bu eserin Fakîrî’ye ait olup olmadığı konusunda kesin bilgiler olmasa da nüshadaki “Bu leŧāǿif ħaylį iŋen merġūb Fużūlį-yi zemān Mevlānā Faķįrį raĥmetü’llāhi Ǿaleyhi leŧāǿifindendür ki źikr ü beyān ü Ǿiyān olınur”[15] bu kayda dayanarak araştırmacılar eserin ona ait olduğunu kabul etmişlerdir. Eserdeki 35 latifenin 22’si insanlar, 9’u hayvanlar, 4’ü de anlayış, kuzeydoğu rüzgârı gibi farklı şeylerle ilgilidir.[16]
Gel ey sâķî-i bezm-gâh-ı elest
Beni neşve-i Ǿaşķ ile eyle mest[17]
beytiyle başlayan eser, toplamda 106 beyittir ve sırasıyla “Hikâyet Ber-Sebîl-i Temsîl, Hitâb-ı Sâkî, Sıfat-ı Fenâ-yı Dehr ve Bî-Vefâyî-i Ebnâ-yı Zamân, Şikâyet-i Cüvânân, Hitâb-ı Mugannî, İtmâm-ı Sühan, Hatm-i Sâkî-nâme” bölümlerinden oluşur. Mesnevi nazım şekliyle yazılan eserde tasvîrî bir üslupla sakiye hitap edilerek mey ve meyhane kültürü anlatılmıştır.
Baştan sona mey ve meyhane üzerinden temsîlî olarak tasavvuf kültürünün anlatıldığı eserin 96. beyti oldukça önemlidir. Çünkü burada eserin nazım şekli ve yazılış tarihi söylenmiştir:
Olup meŝnevî ŧarzı bu nažm-ı nîk
Ġazel lafžıdur aŋa târîħ lîk[18]
Burada şair “ġazel” kelimesinin eserin yazılış tarihi olduğunu açık bir şekilde belirtmiştir. “Ġazel”in ebced karşılığı 1037’dir; buna göre eserin yazılış tarihinin 1037/1627 olduğu anlaşılmaktadır. Bu da bize Sâkî-nâme’nin Fakîrî’ye ait olmadığını göstermektedir. Kaynaklarda Sâkî-nâme sahibi bir başka Fakîrî’ye rastlanmamıştır. Bu nedenle eserin tam olarak hangi Fakîrî’nin olduğu net değildir.
4. Şiirler
Fakîrî’nin Edirneli Nazmi ve Pervane Bey mecmualarında çeşitli şairlere yazdığı nazireler bulunmaktadır. Edirneli Nazmi’de 57[19], Pervane Bey’de 58[20] şiir olmakla birlikte bunların çoğu birbirinin aynıdır. Fakîrî, iyi bir nazire şairi olmasına rağmen o dönem mecmularının hiçbirinde ona ait zemin şiir yoktur. Fakîrî’nin her iki mecmuada nazire yazdığı şairlerin listesi şu şekildedir:
Edirneli Nazmî: Mecma‘u’n-Nezâ’ir |
Pervâne b. Abdullah: Pervâne Bey Mec. |
||
Nazire Yazılan Şair |
Nazire Sayısı |
Nazire Yazılan Şair |
Nazire Sayısı |
Ahmed Paşa |
15 |
Adlî |
1 |
Ahmedî |
3 |
Cem Sultan |
4 |
Atâyî |
1 |
Hafî |
2 |
Cafer Çelebi |
1 |
Hilâlî |
1 |
Cem Sultan |
2 |
Hayâlî |
1 |
Çâkerî |
1 |
Safî (Kasım Paşa) |
1 |
Hafî |
1 |
Kıvamî |
1 |
Haşîm-i Acem |
1 |
Sadi-i Cem |
1 |
Hayâlî |
1 |
Safî |
1 |
Kemal Paşa-zâde |
2 |
Kemâl-i Zerd |
1 |
Kemâl-i Zerd |
1 |
Nizâmî |
4 |
Kıvâmî |
1 |
Taci-zâde Câfer Çelebi |
1 |
Melîhî |
1 |
Şâhidî |
1 |
Mesîhî |
1 |
Şevkî |
1 |
Mestî |
1 |
Tâli’î |
1 |
Necâtî |
4 |
Ahmed Paşa |
9 |
Nihânî-i Müderris |
1 |
Vasfî |
2 |
Nizâmî |
3 |
Atâyî |
1 |
Revânî |
1 |
Şeyhî |
4 |
Sa’dî |
1 |
Necâtî |
8 |
Safî |
1 |
Lami’î |
1 |
Sâfî (Kâsım Paşa) |
2 |
Kemal Paşa-zâde |
1 |
Şamî |
1 |
Nihânî |
1 |
Şeyhî |
3 |
Ahmedî |
2 |
Ulvî |
3 |
Atâ |
1 |
Vasfî |
1 |
Mesîhî |
2 |
Zâtî |
1 |
Revânî |
2 |
Tabloda görüleceği üzere Fakîrî, 34 farklı şaire nazire yazmıştır. Bunlar arasında Ahmedî, Ahmed Paşa, Zâtî, Hayâlî gibi meşhur şairlerin yanı sıra Hilâlî, Kıvâmî, Mestî gibi pek tanınmayan şairler de vardır. Yazdığı nazireler incelendiğinde Fakîrî’nin orta seviyede bir şair olduğu anlaşılmaktadır.
5. Şehrengiz-i İstanbul
Şehrengiz-i İstanbul, Kanûnî’ye sunulmasına rağmen yazılış tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Ancak Ta’rifât’ın 941/1534’te yazıldığı göz önüne alınırsa şehrengizin de buna yakın bir tarihte yazıldığı düşünülebilir.
Yaptığımız taramalar neticesinde eserin 3 nüshasına ulaşılmıştır:
Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere mevcut üç nüshadan 2. ve 3. sıradakiler, 1. sıradaki nüshadan istinsah edilmiştir. Nitekim Hacı Ahmed Paşa nüshasında eksik olan iki mısra[22] bu nüshalarda da yoktur. Ancak Gölpınarlı nüshasında Hacı Ahmed Paşa’daki birçok eksiklik giderilmiştir. Abdulbaki Gölpınarlı, bu nüshayı oluştururken başka bir nüshadan daha mı yararlandı yoksa hatalı ya da eksik gördüğü yerleri kendisi mi düzeltti bu belli değildir.
Süleymaniye Kütüphanesi nüshasında şehrengizin uzunluğu 305 beyittir. Haliyle bundan istinsah edilen diğer nüshalarda da eserin beyit sayısı aynıdır. İslam Ansiklopedisi’ndeki “Fakîrî”[23] maddesinin yazarı ve aynı zamanda şairin Şehrengiz-i İstanbul ve Ta‘rifât adlı eserleri üzerine 1977’de doktora tez öncesi çalışması[24] yapan Kaşif Yılmaz başta olmak üzere şehrengizler hakkındaki en kapsamlı çalışmayı yapan Agah Sırrı Levend[25] gibi araştırmacılar bu şehrengiz hakkında bilgi verirken eserde 305 beytin olduğunu ve 43 güzelin tasvir edildiğini söylemişlerdir. Nitekim dışardan bakıldığında eserin başından sonuna kadar üslup ve ifadelerde farklılıklar yaşanmadan giden bir anlatım vardır.
Fakîrî’nin Şehrengiz-i İstanbul’unun tenkitli metnini oluştururken şehrengizler üzerine yaptığımız başka bir çalışma vesilesiyle bu eserin son 46 beytinin Mesîhî’nin Edirne Şehrengizi’nde de aynı şekilde geçtiği fark edilmiştir. Mesîhî’nin eserinde sırasıyla Sarrâf-zâde, Seyyid-oğlı Ca‘fer, Yeşil Melek Nesli, Semerci-oğlı, Sîm-Sâ‘id, Hürmüz, Halîl, Hayder, Kuyruklu Yılduz, Hızr, ‘Îsâ, Ebrî, ‘Âlemşâh, Yûsuf, ‘Abâcı-oğlı Muhammed, Hâfız Mahmûd, İmâm-oğlı Muhammed, ‘Attâr Hasan, Keçeci Safer, Tuzcı-oğlı Mustafâ, Kaysarlu-zâde ‘Alî, ‘Abdî, Vâlâcı Şâdî-oğlı’na ait tasvirler[26], aynı sırayla[27] ve çok basit farklılıklar bir kenara bırakılacak olursa aynı beyitlerle Fakîrî’nin eserinde de geçmektedir.
Yukarıdaki duruma bakarak bu beyitlerin aslında hangi şaire ait olduğu sorusu akıllara gelebilir. Ancak Mesîhî’nin, eserini II. Beyazıd, Fakîrî’nin ise Kanûnî döneminde yazdığı göz önüne alındığında bu sorunun cevabı da verilmiş olur. Yukarıda nüsha tavsifleri bölümünde de belirtildiği üzere mevcut nüshalardan ikisi Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshadan istinsah edilmiştir. Ancak muhtemelen bu nüshayı hazırlayan müstensihin hatası sonucu Mesîhî’ye ait beyitler bu eserin devamına yazılmıştır.
Nazım Şekli: Şehrengiz-i İstanbul, gelenekteki birçok şehrengiz gibi mesnevi nazım şekliyle yazılmıştır.
Vezin: Eserde aruzun hezec bahrinin mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün kalıbı kullanılmıştır. Hem Şehrengiz hem de Ta’rifât göz önüne alındığında Fakîrî’nin aruz konusunda başarılı bir şair olduğunu söylemek mümkündür. 259 beyitlik şehrengizde birkaç örneğin dışında ciddi aruz kusurlarına rastlanmamaktadır. Ancak bazı beyitlerde müstensihten kaynaklandığını düşündüğümüz birtakım eksiklikler sebebiyle vezin uymamaktadır. Buralarda yapılan metin tamirleriyle söz konusu eksiklikler giderilmeye çalışılmıştır.
Eserde görülen aruz işlemlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
İmâle
Bir hecedeki kısa ünlünün, uzun okunması olan imâle, Türkçe şiirlerde en çok karşılaşılan aruz kusurudur. Nitekim Şehrengiz’de de hemen hemen her beyitte imâle vardır. İmâlelerin geçtiği beyitlerden bazıları şunlardır:
Kimini itdi mülk-i ĥüsne sulŧān / Kimini ķıldı aŋa bend-i fermān (57)
Ne yirde kim görem bir ŧabǾ-ı māǿil / Gözümüŋ yaşı olur anda sāǿil (71)
Dönüpdür her kemer anda hilāle / Ki olmış ŧāķ-i gerdūna ĥavāle(123)
Zihaf
Zihaf divan şiirindeki en büyük aruz kusuru olarak kabul edilir. Zihaf yapılırken uzun ünlüler kısa okunur böylelikle kelimenin hem kalıbı hem de ahengi bozulur. Hal böyle olunca şiirlerde diğer aruz işlemlerine nazaran zihafa daha az rastlanılır. Şehrengiz’de üç beyitte zihaf vardır:
Meger kim sāķį-i bezm-i hidāyet / Śunup bir curǾa-i cām-ı maĥabbet (102)
Çıķup Eyyūbįler seyrān iderler / Varup Ǿāşıķların ĥayrān iderler (141)
Binince keştįye bir māh-peyker / Ķırān eyler hilāle mihr-i enver (142)
Med
Şehrengiz’de imâleden sonra en çok yapılan aruz işlemi meddir. Eserdeki medlerin çoğu son tef‘ilede yapılmıştır:
Tecellį eylese bir māh-ŧalǾat / ŦulūǾ eyler hemān mihr-i maĥabbet (21)
Şular kim oldı bu esmāda pāmāl / Olupdur çār-yār Aĥmed’e dāl (23)
Süleymān-menzilet Cemşįd-şevket / Nerįmān-heyǿet ü Rüstem-śalābet (31)
Revān olduķça ŧįg-ı ābdārı / Çalar yire Ǿadū-yı ħāksārı (38)
Bununla beraber bazı yerlerde kusur sayılabilecek medler de vardır:
Penāh-ı maǾdelet pįrāye-i dįn / Şeh-i gerdūn sulŧān-ı selāŧįn (30)
Dür-i dendānla ol laǾl-i ħandān / İdüpdür zerde ol pervįn pinhān (166)
Vasl
Vasl, sonu ünsüzle biten hecenin ünlüyle başlayan heceye bağlanarak okunmasıdır. Şiirde ahengi sağlayan bir uygulama olduğu için yapılması gerekli sayılmıştır.[28] Divan şiirinde sıkça uygulanan bu işleme Fakîrî, Şehrengiz’inde sadece birkaç beyitte yer vermiştir:
Bugün ol bir beg oġlı pek güzeldür / Cihān ħalķı ķulı olsa maĥaldür (205)
Varup şeyǿen lillāh idüp ŧapusında / Ķul olayın ölince ķapusında (214)
Yaşumla olmaķ istedükçe hem-dem / Yüzüme yapuşur ol daħı her dem (75)
Kafiye
Eserde en çok kafiye-i mürdefe kullanılmıştır. Ondan sonra sırasıyla mücerred, mukayyed ve müesses kafiye gelmektedir.
Tecellį eylese bir māh-ŧalǾat
ŦulūǾ eyler hemān mihr-i maĥabbet(21)
Aĥadla Aĥmed itdi çün aġız bir
Dil-i Ahmed’de ol mįm eyledi yir(68)
Aķar bir serv-i nāzı görse yaşum
Terāzūdur meger ol śuya başum (72)
İlāhį Ǿāciz ü ħōr u nizārem
Giriftār-ı kemend-i zülf-i yārem (1)
Ķaçan tekbįre itsem iftitāĥı
Śalāt içinde dil gözler felāĥı (18)
Ne dil kim oldı bu resmile mersūm
Bu eşkālüŋ aŋa mefhūmı maǾlūm (26)
Maĥabbet gülşeninüŋ Ǿandelįbi
Melālet bāġınuŋ murġ-ı ġarįbi (94)
Ķılıcıdur ser-efşān rezm içinde
Eli oldı zer-efşān bezm içinde (40)
Namāzile niyāzum luǾbile lehv
Düşerse yaşum eyler secde-i sehv(14)
Elif nāmında engüşt-i şehādet
Ki eyler ĥamd-i Ĥaķ’da istiķāmet(67)
Vezin konusunda başarılı sayılabilecek Fakîrî’nin, kafiye konusunda aynı yeteneğe sahip olduğunu söylemek güçtür. Zira 259 beyitlik Şehrengiz’in 25 beyte yakın kısmında kafiye sorunu vardır. Eserinde farklı kafiye çeşitlerine yer veren Fakîrî, özellikle revi harfinin kelimenin son ve asıl harfi olması kuralına birçok beyitte uymamıştır. Aşağıdaki beyitlerde bu türden kafiye örneklerine rastlanmaktadır.
Örneğin bu beyitte birinci mısradaki kelimenin (Ǿālem) revi harfi “m”dir. İkinci mısrada ise revi harfinin (ĥālüm) “l” olması gerekir. Ancak şair, kafiyeyi uydurabilmek için birinci tekil şahıs iyelik ekini revi olarak almıştır:
Gözüme dar olupdur cümle Ǿālem
Ser-i zülfi gibi şūrįde-ĥālem(12)
Aynı hata bu beyitlerde de yapılmıştır:
Namāz içre rükūǾa niyyet itsem
Yüzüm yire düşer ħacletden ol dem(17)
Śadefdür işbu şehr-i ħūb-manžar
Dür ü gevherler içinde güzeller(192)
Olupdur ġamze-i ser-tįzi neşter
Ne çāre ķanumuzı dökmek ister(225)
Aşağıdaki örneklerde ise mısraların ikisinde de revi harfleri kelimenin asıl harfi değildir:
Alup eŧrāfını sįmįn-bedenler
Bu şehre gice gündüz ħıźmet eyler(121)
Bahār olduķça her serv [ü] śanavber
Lebi ġonçe gül-i nāzük-bedenler(140)
Ŧalup deryāya her yaŋa yüzerler
Deŋiz mālikleri olmış güzeller(145)
Eserde kafiye konusunda dikkati çeken sorunlu durumlardan biri de aynı kelimelerle yapılan kafiyelerdir. Divan şiirinde aynı kafiyenin bile tekrarı (îtâ) hoş karşılanmayıp kusur olarak edilirken birebir aynı kelimelerin kullanılması daha büyük türden bir kusurdur. Şerengiz’de 10. ve 13. beyitlerde bu durumun bir örneği vardır:
Ruħ-ı dil-dāra her gün var niyāzum
Ķabūl ola mı bir demde namāzum (10)
Güzel görse yaşum başlar niyāza
Velįkin yüz yumaz bir dem namāza (13)
Hacimli bir eser olmamasına rağmen Şehrengiz’de kafiye kelimelerinin tekrar edildiği görülmektedir. Mesela eserde “leŧāfet” dört, “güzel” kelimesi ise altı defa kafiye kelimesi olarak geçmektedir:
Zenaħdānı çeh-i āb-ı leŧāfet
Ser-i zülfeyni ķullāb-ı žarāfet(162)
Yüzidür mažhar-ı mihr-i saǾādet
Sözidür gevher-i dürr-i leŧāfet (164)
.....
Melāĥat menbaǾı kān-ı leŧāfet
Ser-ā-ser şįven ü nāz u žarāfet(180)
Aşağıdaki beyitlerin ise hem kafiye kelimeleri birebir aynı hem de beyitlerde ciddi bir benzerlik vardır:
Nažįri yok cihānda bį-bedeldür
İgen nāzük igen şehri güzeldür (126)
Nažįri yoķ be-ġāyet bį-bedeldür
Ķıyāmet vaśladur nāzük güzeldür (211)
Bunların haricinde eserde ikvâ ve kafiye-i şâyegân gibi kafiye kusurları da vardır:
Zihį dergeh ki deryā sāhilidür
Miyān-bendinde keştį keckülidür (120)
Biri Yūsufdurur ol şāh-ı ħubān
Olupdur mıśr-ı ĥüsn içinde sulŧān(287)
Şehrengiz-i İstanbul’da redifler önemlidir. Genellikle ek seviyesinde redif kullanan Fakîrî, kelime halindeki rediflerin bazılarına birden fazla beyitte yer vermiştir:
Aŋılur ĥüsn-i ħulķı deyr içinde
Müsellem bir güzeldür şehr içinde(183)
Oturmış gūşe-i dükkān içinde
Elif gibi yer itmiş cān içinde(186)
Aŋulduķça güzeller dehr içinde
Bu şehrengįz oķunsun şehr içinde(191)
Dehān-ı yārveş dil-teng olupdur
Göŋül ķānūn-ı ġamda çeng olupdur(4)
Maķām-ı ķurb-iev ednā olupdur
Muķįm-i menzil-i aǾlā olupdur(22)
Melāź u melceǿ-i kevneyn olupdur
Dürr-i Ǿadlile Ǿālem zeyn olupdur(43)
Sevādı melceǿ-i kevneyn olupdur
Beyāżı mecmaǾü’l-baĥreyn olupdur(109)
c. Muhteva Özellikleri
1. Eserin Bölümleri
Şehrengiz-i İstanbul, beş bölümden oluşmaktadır:
Münâcât
Der-Medh-i Pâdşâh
Mahbûb-ı Fakîrî
Der-Medh-i Kostantıniyye
Der-Medh-i Kostantıniyye
Yukarıda görüleceği üzere birçok şehrengizde geçen gece ve gündüz tasvirleriyle hatimeye bu eserde yer verilmemiştir. Gece ve gündüz tasvirleri şehrengizlerin sabit bölümlerinden değildir ancak neredeyse bütün şehrengizlerde hatime bölümü vardır. Azîzî, Beyânî, Cemâlî, Hacı Derviş, Hâdî, Mesîhî, Kerîmî, Mânî, Lâmi’î, Neşâtî, Ravzî, Seyrî, Taşlıcalı Yahya, Usûlî ve Vahîd Mahtûmî gibi şehrengiz yazarları, güzellerin tasvirlerinden sonra bir anda eserlerini bitirmeyip hatimeyle şehrengizlerini sonlandırmışlardır. Câmî ise Manisa Şehrengizi’nde bu şairlerin aksine hatimeye yer vermeden eserini tamamlamıştır. Şehrengiz-i İstanbul’da da aynı durumun olduğu söylemek mümkün olmakla birlikte başka bir ihtimal daha akıllara gelmektedir ki o da Mesîhî’nin şehrengiziyle olan karışıklık sebebiyle Fakîrî’nin eserinin son bölümünün kaybolmasıdır. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu tespit etmek maalesef ki mevcut bilgilerle mümkün değildir.
Münâcât
Fakîrî, münâcâta içinde bulunduğu kötü durumu ve bunun sebebini belirten bir beyitle başlar:
İlāhį Ǿāciz ü ħor u nizārem
Giriftār-ı kemend-i zülf-i yārem
26 beyitlik bu bölümde, şehrengizlerin genel bir özelliği[29] olarak Allah’a yalvarmadan ziyade güzellere duyulan tutku ve bundan dolayı yapılamayan dinî görevler konusundaki suçluluk duygusu vardır. Şair, birini sevmeden duramadığını[30], ne zaman ki bir güzel görse gözlerinden yaşların döküldüğünü ama namaz konusunda aynı isteğin olmadığını ifade eder.[31] Onun için mihrap ve minber sevgilinin saçı ve kaşlarıdır.[32]
Der-Medh-i Pâdşâh
34 beyitlik bu bölümde dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman övülür. 47. beyte kadar padişahı öven şair, buradan sonraki 13 beyitte müsebbibü’l-esbâb fikrinden hareketle varlık âleminin temelinde Allah’ın olduğunu anlatır. Bu bölümde Kanuni’nin adının anılması eserin ona sunulduğunu gösteren önemli bir bilgidir. Fakîrî, Kanuni’yi aslî özellikleri olan yiğitlik ve adaleti ön plana çıkararak över. Ona göre Kanuni, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, cihan padişahlarının padişahıdır.[33] Saltanatının ilk yıllarından itibaren fetihlere başlayan Kanuni, birçok gayrimüslim devleti Osmanlı hâkimiyetine almış bir padişahtır. Bu nedenle olsa gerek Fakîrî, “Ķamu aǾdā-yı dįnüŋ dökdi ķanın / Aśupdur Ǿarşa tįġ-ı ħūn-feşānın” beytiyle padişahın bu yönüne dikkati çeker.
Mahbûb-ı Fakîrî
46 beyitten oluşan bölüm, kendi arasında iki kısma ayrılır. 61-69. beyitler arasında Hz. Peygamber’in övgüsü yapılır; sonraki beyitlerde ise bahar tasviriyle maksada geçilir. Şair, Hz. Peygamber’i övdükten sonra münâcât bölümünü andıran bir tarzda güzeller sebebiyle içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntüyü dile getirir. Bunun devamında çiçeklerin açtığı, bülbüllerin öttüğü bir bahar tasviri başlar.[34] Bu güzelliklere rağmen şair, feryat figan halindedir ve aşk derdiyle gönlü beladan kurtulamamaktadır. Ancak hidayet meclisinin sakisinin sunduğu kadehle gönlü ferahlayıp kendine gelir.
Bahar tasviri, güzelliklere rağmen duyulan hüzün, sonrasında içilen şarapla gelen mutluluk aslında şairin İstanbul övgüsü için girizgâh niteliğindedir. Şarap sayesinde gönül aynası parlayan şair bu haldeyken İstanbul’a gelir ve hemen akabinde İstanbul’un övgüsü başlar.
Der-Medh-i Kostantıniyye
İstanbul’un ele alındığı bu bölüm 79 beyitle kendinden önceki bölümlerin en uzunudur. Fakîrî, burada önce İstanbul’un güzelliğini (108-129. beyitler arası) sonrasında bu şehrin güzellerinin vasıflarını (130-156) anlatır; bunların devamında ise şehrin ser-âmedi saydığı güzelini tasvir eder (157-191).
Fakîrî, İstanbul’u överken fazla detaya girmez. O, daha çok genel ifadelerle şehrin göz alıcılığından bahseder:
Ne şehr ol bir Ǿarūs-ı ħūb-manžar
Serįr-i pādşāh-ı heft-kişver(108)
beytiyle başlayan bu bölümde şair, İstanbul’un etrafının surlarla çevrili olduğunu ve bu haliyle gümüş kemerli bir güzel gibi olduğunu söyler. Ona göre İstanbul’un dünyada bir eşi yoktur; halkı da son derece mutludur. İstanbul eşsiz bir şehir olmasının yanı sıra içerisinde lale yanaklı, servi boylu güzellerle doludur. Şair, güzelleri de övdükten sonra “Çü gördüm böyle her serv-i revānı / Gözüm ıśırdı bir ġonçe-dehānı” beytiyle birlikte gül yüzlü, sünbül saçlı, uzun boylu, güzellik bahçesinin en başta gelen güzeli olarak nitelediği[35] kişiyi tasvir etmeye başlar. Fakîrî, bu güzeli bütün yönleriyle uzun uzun övmesine rağmen adını ve mesleğini söylemez. Yalnız 186. beyitte[36] onu dükkân içinde oturan bir kişi olarak tasvir etmesine bakılırsa bu güzelin esnaftan bir zât olduğu düşünülebilir.
Der-Medh-i Kostantıniyye
Bu bölüm her ne kadar İstanbul’un övgüsü başlığını taşısa da aslında Şehrengiz’deki güzellerin övgüsüne geçişi haber verir. Bölümün hemen başında İstanbul bir sadefe, güzeller de sadefteki incilere benzetilir. İkinci beyit oldukça dikkat çekicidir. Çünkü Fakîrî, zamane âşıklarının bu güzelleri daha önce anlatıklarını söyleyerek muhtemelen kendisinden önce İstanbul şehrengizi yazan Kâtib[37] ve Taşlıcalı Yahya’ya[38] göndermede bulunmuştur:
Śadefdür işbu şehr-i ħūb-manžar
Dür ü gevherler içinde güzeller(192)
Velį śarrāf-ı Ǿuşşāķ-ı zamāne
Getürmiş bir ķaçın silk-i beyāna(193)
Fakîrî, bu beyitlerden sonra beş beyit daha İstanbul’daki güzellerin özelliklerinden bahsedip güzellerin tasvirine geçer. Eserdeki 20 güzelin ilki dört beyitle geriye kalan 19’u da üç beyitle anlatılır. Bu 20 kişinin bazı özellikleri aşağıdaki tabloda görülebilir:
Beyt |
İsim (Lakab) |
Atası (Mesleği-Lakabı) |
Meslek |
4 |
Ahmed |
Çinici |
Çinici |
3 |
Mahmud |
Şihâbüddin Bey |
Bey |
3 |
Yusuf |
|
|
3 |
Memi Şah |
|
Parçacı/Kumaşçı |
3 |
Derviş |
|
|
3 |
Memi Şah |
|
Çerçi/Hırdavatçı |
3 |
Yusuf |
|
Macuncu |
3 |
- |
Şâdi |
|
3 |
- |
|
Cerrah |
3 |
Memi Şah |
Saçlı Ahmet |
|
3 |
|
|
|
3 |
Mehemmed |
|
Hekim |
3 |
Mustafa |
Aydın Beyi |
|
3 |
Memi Şah |
|
|
3 |
Mahmud |
Muallim |
|
3 |
Ahmed |
İmam |
|
3 |
Ahmed |
Hasırcı |
|
3 |
- |
Kıssahân |
|
3 |
- |
|
Attar |
3 |
Ali Bali |
|
Takkeci |
Tablodan anlaşılacağı üzere Fakîrî tasvir ettiği kişilerin beşi haricinde diğerlerinin adını söylemiştir. Şehrengizlerde şehrin güzelleri genellikle mesleklerinden mülhem ifadelerle tasvir edilir. İstanbul Şehrengiz’inde de bahsi geçen kişiler, meslekî terimlerden yararlanılarak övülmüştür. Örneğin tasvir edilen kişi hekimse neşter, bimar, tiryak, mecruh; attarsa fülfül, anber, nafe, misk, kafur gibi yaptıkları işi çağrıştıran kelimeler seçilmiştir.
Sonuç
Kanuni dönemi şairi olan Fakîrî’ye günümüzde mecmualardaki şiirler de dâhil olmak üzere beş eser isnad edilmekle birlikte tarihî kaynaklarda sadece Ta‘rifât ve Şehrengiz-i İstanbul’un adı geçmektedir. Yaptığımız incelemede diğer eserlerinden Sâkî-nâme’nin 1037/1634’te yazıldığı anlaşılmış ve eserin başka bir Fakîrî’ye ait olduğu ortaya çıkarılmıştır. Ta‘rifât ve Şehrengiz’de ortalamanın üstüne çıkıp dikkatleri çeken şair, şiirlerinde aynı başarıyı gösterememiştir.
Çalışma neticesinde ulaştığımız en önemli sonuç Fakîrî’nin eserinin 305 değil 259 beyit olduğudur. Böylesine önemli bir durumun önceki araştırmacıların dikkatlerinden kaçmasının en önemli sebebi Mesîhî ile Fakîrî’nin üsluplarının birbirine çok benzemesidir. Anlatım tekniği, seçilen kelimeler, güzelleri değerlendirme şekilleri bakımından iki şair arasında neredeyse hiçbir fark yoktur. Mesîhî’nin bu türün hem ilk hem de en başarılı örneklerinden birini vererek kendisinden sonra gelen şairleri etkilemesinin böyle bir sonucu doğurduğunu söylemek mümkündür.
Şehrengiz-i İstanbul, bu şehir için yazılan üçüncü şehrengizdir. Kelime kadrosu fazla geniş olmayan Fakîrî, eserde aynı ifadeleri tekrar tekrar kullanmakta bir beis görmemiştir. Pek meşhur olmayan bir şairin kaleminden çıkan eserde, şekil ve muhteva bakımından divan edebiyatı şehrengiz geleneğindeki eserlerle büyük benzerlikler vardır. İstanbul tasvir edilirken gerçekçi, tanıtıcı ifadeler yerine daha çok sanatkârane bir üslubun tercih edilmiş olması, eseri diğer şehrengizlerden bir nebze de olsa ayıran bir özellik olarak öne çıkmıştır.
B. Metin
Metin oluşturulurken Süleymaniye Kütüphanesi ve Mevlânâ Müzesi Abdulbaki Gölpınarlı Kütüphanesi nüshaları esas alınmıştır. Nüsha farkları gösterilirken Süleymaniye Kütüphanesi nüshası için “S”; Mevlâna Müzesi Abdulbaki Gölpınarlı Kütüphanesi nüshası için “M” kısaltmaları kullanılmıştır. Metindeki varak ve beyt numaraları Süleymaniye Kütüphanesi nüshasına göre verilmiştir.
Mesîhî’nin Edirne Şehrengizi’ne ait olan 260. beytten sonraki kısım metinden çıkarılmadan italik olarak yazılmıştır.
1b
Şehrengiz-i Faķįrį
1 İlāhį Ǿāciz ü ħor u nizārem
Giriftār-ı kemend-i zülf-i yārem
Seher źikrüm śafā-yı Ǿārıż-ı yār
Gice fikrüm hevā-yı zülf-i dil-dār
Beni bįmār idüpdür çeşm-i ħūbān
N’ola sāġar gibi dökse gözüm ķan
Dehān-ı yārveş dil teng olupdur
Göŋül ķānūn-ı ġamda çeng olupdur
5 İdelden laǾl-i leblerle göŋül źevķ
Beni mest eyleyüpdür bāde-i şevķ
Yanar başumda odlar gül gibi āh
Perįşān oldı dil sünbül gibi āh
Şarāb-ı şevķ-i dil-berlerle mestem
Śanemler fikri ile put-perestem
Birini sevmeyince rāhatum yoķ
Belā-yı hecre hergiz ŧāķatum yoķ
Göŋülde fikrüm ü[39] źikrüm güzeller
Dilümde vird-i tesbįĥüm ġazeller
10 Ruħ-ı dil-dāra her gün var niyāzum
Ķabūl ola mı bir demde namāzum
Baŋa kār eylemezken bend-i zincįr
Yider bir ķıl ŧaķup zülf-i girih-gįr
Gözüme dar olupdur cümle Ǿālem
Ser-i zülfi gibi şūrįde-ĥālem
Güzel görse yaşum başlar niyāza
Velįkin yüz yumaz bir dem namāza
Namāzile niyāzum luǾbile lehv
Düşerse yaşum eyler secde-i sehv
2a
15 Ser-ā-ser nāme-i aǾmālden[40] ebter
Günāhumdan yüzini dürdi defter
Dehānum dil döker her dem sözüme
DuǾā desti[41] urur Ǿaybum yüzüme
Namāz içre rükūǾa niyyet itsem
Yüzüm yire düşer ħacletden ol dem
Ķaçan tekbįre itsem iftitāĥı
Śalāt içinde dil gözler felāĥı
Gözüm görse ķaçan tesbįĥ çevürür
Güzeller ĥālini dilden geçürür
20 Kemān ebrūlarile zülf-i dil-ber
Olupdur göŋlüme miĥrāb u[42] minber
Tecellį eylese bir māh-ŧalǾat
ŦulūǾ eyler hemān mihr-i maĥabbet
Maķām-ı ķurb-ı ev ednā olupdur
Muķįm-i menzil-i aǾlā olupdur
Şular kim oldı bu esmāda pāmāl
Olupdur çār-yār-ı Aĥmed’e dāl
Śalātıyla selāmı bį-nihāye
Delįl eyle Muĥammed Muśŧafā’ya
25 Girü aśĥāb u[43] āline taĥiyyet
Kim anlardur muǾįn-i dįn ü[44] devlet
Ne dil kim oldı bu resmile mersūm
Bu eşkālüŋ aŋa mefhūmı maǾlūm[45]
Der-Medĥ-i Pādşāh
Penāh-ı salŧanat sulŧān-ı Ǿālem
MuǾįn-i dįn ü[46] devlet cān-ı Ǿālem
Emįr-i memleket şāh-ı velāyet
Sipeh-sālār-ı meydān-ı fütüvvet
Zihį śāĥib-ķırān u žıll-ı Yezdān
Şehenşāh-ı cihān Sulŧān Süleymān
30 Penāh-ı maǾdelet pįrāye-i dįn
Şeh-i gerdūn sulŧān-ı selāŧįn
2b
Süleymān-menzilet Cemşįd-şevket
Nerįmān-heyǿet ü Rüstem-śalābet
Felek-rifǾat hümā-ŧalǾat civān-baħt[47]
Semend-i rifǾatine çerħ meydān
Güneş bir ŧōb-ı zerrįn tįġı çevgān
Livā-yı rifǾati çıķdı semāya
Śadā-yı Ǿadli irdi her araya
35 Külāh-ı Ǿizz ü devlet tācı anuŋ
Serįr-i salŧanat miǾrācı anuŋ
Çü berķ-ı ŧįġı anuŋ ola raħşān[48]
Döker ol ķorķudan çeşm-i şafaķ ķan
Ķılıcı ķırdı aǾdā-yı kesānı
Zamānuŋ oldurur śāĥib-ķırānı
Revān olduķça ŧįg-ı ābdārı
Çalar yire Ǿadū-yı ħāksārı
Ķamu aǾdā-yı dįnüŋ dökdi ķanın
Aśupdur Ǿarşa tįġ-ı ħūn-feşānın
40 Ķılıcıdur ser-efşān rezm içinde
Eli oldı zer-efşān bezm içinde
İder đarbile ħalķı bend-i fermān
Olupdur sikkesi mühr-i Süleymān
Ŧılısm-ı tįġı aldı Mıśr u Şām’ı
Musaħħardur aŋa dünyā tamāmı
Melāź u melceǿ-i kevneyn olupdur
Dürr-i Ǿadlile Ǿālem zeyn olupdur
Ķılıcı bir yalıŋ[49] yüzlü güzel ħūb
Oķı bir laǾl-i leb perçemlü maĥbūb
45 Niçün baş egmeye tįġına aǾdā
Ne içün tįrine cān virmeye yā
Anuŋ emrine her bir māh-peyker
Baş egdi nitekim ebrū-yı dil-ber
Deminde görmedi bir kimsene zūr
Meger kim Ǿaśr elinden nįle engūr
3a
Dem-ā-dem heyǿet-i nergis ider āh
Çenār el ķaldurup dir Allāh Allāh
Mesįĥ itdi tevekkül çün Ħudā’ya
Kemend-i āhile çıķdı semāya
50 Kelįm’e irdi çünkim fiǾl-i Yezdān
ǾAśā-yı āh elinde oldı ŝuǾbān
Delįl-i şeş cihetdür ey göŋül rāh
Ŧarįķ-ı Ǿaşķ içinde olma gümrāh
Bu eşkālüŋ ķamu mersūmı Ĥaķ’dur
CemįǾ-i mümkināta mā-śadaķdur
Nažar ķılsaŋ binā-yı kāyināta
Ķulaķ dutsaŋ śadā-yı mümkināta
Dilinde her birinüŋ źikri Allāh
Dilinde ekŝerinüŋ fikri Allāh
55 Yaratdı çünki kāf-ı kāyinātı
Aŋa žamm itdi nūn-ı mümkinātı
Yaradıldı bu terkįbile Ǿālem
Žuhūra geldi pes ervāĥ-ı ādem
Kimini itdi mülk-i ĥüsne sulŧān
Kimini ķıldı aŋa bend-i fermān
Kimini ĥüsnle itdi mihr-i Ǿālem
Kimini zerre-i nā-çįzden kem
Kimini mülk-i cemāle şeh itdi
Kimini bende-i dergāh itdi
60 Bu iki ĥarfle ħalķ oldı herkes
Zihį ĥikmet teǾalā vü takaddes
Zihį baħt-ı Ǿulüvv-i şān-ı aǾžam
Zihį ķudret zihį sulŧān-ı aǾžam
Maĥbūb-ı Faķįrį
Gelüŋ medĥ idelüm bir şehryārı
Ki oldur mülk-i dįnüŋ tācdārı
Çü medĥ-i Ĥaķ’da olduŋ böyle gūyā
Anı ĥamd it k’odur maĥmūd-ı eşyā
3b
Ki bu ĥamd üstine açan dehānı
Bilür ol mefħar-ı kevn ü mekānı
65 Çekenler vaĥdet içre erbaǾįni
Śadefveş buldı ol dürr-i yetįmi
Ser-i ŧālible maŧlūbı śafāya
Şu kim žamm itdi irdi reh-nümāya
Elif nāmında engüşt-i şehādet
Ki eyler ĥamd-i Ĥaķ’da istiķāmet
Aĥadla Aĥmed itdi çün aġız bir
Dil-i Ahmed’de ol mįm eyledi yir
Çü Ǿunśur resmine dāl oldı bu dāl
Muĥammed ayaġına oldı ħalħāl
70 Urulduķda başına tāc-ı levlāk[50]
Aŋa fetĥ oldı sırr-ı mā Ǿarafnāk[51]
Ne yirde kim görem bir ŧabǾ-ı māǿil
Gözümüŋ yaşı olur anda sāǿil
Aķar bir serv-i nāzı görse yaşum
Terāzūdur meger ol śuya başum
Ķara baħtumla vardur bir belāsı
Ki dükenmez gözümüŋ mā-cerāsı
Dem-ā-dem cūş idüp cünbişler eyler
Gözüm ķana ber-ā-ber işler eyler
75 Yaşumla olmaķ istedükçe hem-dem
Yüzüme yapuşur ol daħı her dem
Günāhum aŋup aġlarsam yiridür
Ki bu gözüm yaşı ŧaġlar eridür
Yetįm-i eşk-i çeşmüm ter düşerdi
Ki ħāke laǾlile gevher düşerdi
Bu yolda rızķını ŧaşdan çıķardı
Faķįrį’yi daħı başdan çıķardı
Ne diyem kim anuŋ aĥvāli çoķdur
Deliķanludur illā āli çoķdur
80 Ġarįbüŋ senden özge yoķ penāhı
Benüm nemdür gözüm yaşı İlāhį
4a
Meger bir dem olup eyyām-ı nevrūz
Cihānuŋ ŧāliǾi olmışdı pįrūz
Yolın āb-ı revān pāk itmişidi
Yaķasın ġonçeler çāk itmişidi
Ayaġ üzre ŧurup serv-i gül-endām
Ele zerrįn ķadeĥ almışıdı ĥām
Açup güller bu bezme[52] cān ķulaġın
Ele[53] almışıdı lāle ayāġın
85 Ķurup durdı semen gül ile meclis
Ki çįn bezminde mest olmışdı nergis
Terāne eyleyüp ķumrį vü bülbül
Perįşān-ĥālidi Ǿaşķıla sünbül
Ele sūsen alup çįnį ķabaġın
Cihān u[54] cānuŋ urmışdı ferāġın
Benefşe şevķile gelmişdi vecde
İderdi güller ayaġına secde
Ķılurdı yāsemen Ĥaķķ’a münācāt
Çaġırup dirdi fi’t-teǿħįr[55] āfāt[56]
90 Çemenler ķayd-ı śubĥ düşüp kenāra
Śular cedvel çekerdi sebzezāra
Gül-i nesrįn altun ĥakk ezerdi
Çemen evrāķına şemse yazardı
Cihān bāġı olup gül gibi ħurrem
Ser-ā-ser sebze-pūş olmışdı Ǿālem
Velį ben derdmend ü zār u ġamgįn
Ġarįb [ü] Ǿāşıķ u bį-śabr u miskįn
Velehu Eyżan
Maĥabbet gülşeninüŋ Ǿandelįbi
Melālet bāġınuŋ murġ-ı ġarįbi
95 Ķılup bülbül gibi feryād u efġān
İderdüm ġonçeveş[57] çāk-i girįbān
Açılmamışdı ġamdan ġonçe-i dil[58]
4b
Vücūdum bāġı olmışıdı gül gül
Perįşān-ĥāl idüm mānend-i sünbül
Dilüm ķurtulmayup bāġ-ı belādan
Tenüm pür-zaħm idi ħār-ı cefādan
Yüzüm nergis gibi zerd olmışıdı
Yidügüm içdügüm derd olmışıdı
100 Baŋa mesken olup ħumħāne-i Ǿışķ
Olupdur bu göŋül mestāne-i Ǿışķ
Bu ĥayrānlıķda dil iderken efkār
Hemān-dem göŋlüme keşf oldı esrār
Meger kim sāķį-i bezm-i hidāyet
Śunup bir curǾa-i cām-ı maĥabbet
Didi nūş it bu cām-ı ħoş-güvārı
Dilerseŋ idesüŋ[59] defǾ-i ħumārı
Çün anuŋ ķaŧresin nūş itdi göŋlüm
Şarāb-ı şevķıla cūş itdi göŋlüm
105 Kudūretden olup ķalbüm muśaffā
Göŋül āyįnesi oldı mücellā
Bu keyfiyyetle girdüm şehr içine
Leŧāfetde bu beŋzer şehr-i Çįn’e
Ħuśūśan kim ola şehr-i Sitanbūl
Ķamu dillerde vü illerde maķbūl
Der-Medĥ-i Ķosŧanŧıniyye
Ne şehr ol bir Ǿarūs-ı ħūb-manžar
Serįr-i pādşāh-ı heft-kişver
Sevādı melceǿ-i kevneyn olupdur
Beyāżı mecmaǾü’l-baĥreyn olupdur
110 Müdevver sūrla bu şehr-i şāhį
İĥāŧa eyleyüpdür cümle māhı
Felek yāħūd perįler daǾvetine
Çeküpdür dāyire levĥ-i zemįne
Ya bir sįmįn kemerlü dil-rübādur
Ki ħalķ-ı Ǿālem aŋa mübtelādur
5a
Ya bir maĥbūbdur bu şehr-i zįbā
K’ayaġına sürer yüzüni deryā
Ya sāķ-ı Ǿarşa deryā ŧaķdı ħalħāl[60]
Ya murġ-ı devlete bir sįm-gūn bāl
115 Yaħūd bir ħalķadur ŧaķdı zamāne
ǾArūs-ı gerden ü gūş-ı cihāna
Nažįri yoķ güzellikde bu şehrüŋ
Girüpdür göŋline berrile baĥruŋ
Bu vażǾı götürür bunuŋ hevāsı
Meger taħt-ı Süleymān’dur bināsı
Bu şehrüŋ Rūĥ-ı ķudsį görse sūrın
Bulurdı Beyt-i maǾmūrın ķuśūrın
Çü sūrını bu şehrüŋ itdi seyrān
Açup aġzın ķapular ķaldı ĥayrān
120 Zihį dergeh ki deryā sāĥilidür[61]
Miyān-bendinde keştį keckülidür
Alup eŧrāfını sįmįn-bedenler
Bu şehre gice gündüz ħıźmet eyler
Temāşā eyleseŋ her burc u[62] bārū
Açupdur cennetüŋ ķaśrına ķapu
Dönüpdür her kemer anda hilāle
Ki olmış ŧāķ-i gerdūna ĥavāle
İrem bāġı gibi her beyti maǾmūr
Nesįm-i ħulķı ile ħalķ mesrūr
125 Temāşā eyleyen bu şehr içini[63]
Śanur kim Rūm’a gelmiş şehr-i Çįn’i
Nažįri yok cihānda bį-bedeldür
İgen nāzük igen şehrį güzeldür
Derūnı ehl-i diller menbaǾıdur
Śafā kānı žarāfet mecmaǾıdur
Cihān mülkinden idenler ferāġı
Ķalata’ya[64] götürürler ayaġı
Açılmış gülsitānı gūne gūne
İrem gülzārına olmış nümūne
5b
130 Pür olmış her ŧarafda lāle-ħadler
Śalınur gūşe gūşe serv-ķadler
Kimi bülbül gibi eyler tekellüm
Kimisi ġonçeveş eyler tebessüm
Kimisi servveş olmış ħırāmān
Gül üzre sünbülin itmiş perįşān
Kimisi serv-i nāz olmış śalınur
Kimisi ser-firāz olmış śalınur[65]
Kimisi burc-ı ĥüsnüŋ māhı olmış
Kimi iķlįm-i ĥüsnüŋ şāhı olmış
135 Kimi dil mülkini yaġmaya virmiş
Kimi Ǿāşıķları sevdāya virmiş
Kiminüŋ zülfi śalmış mihre sāye
Kiminüŋ ŧurresi bend itmiş aya
Kimi Ǿayyār u kimi fitne-engįz
Kiminüŋ ŧurre-i zülfi dil-āvįz
Kiminüŋ lebleri ǾĮsā-yı ŝānį
Ħaŧ-ı Mūsā’ya oķur len terānį[66]
Kiminüŋ devri irmiş inķırāżā
Çıkarmış nüsħa-i ĥüsnin beyāża
140 Bahār olduķça her serv [ü] śanavber
Lebi ġonçe gül-i nāzük-bedenler
Velehu eyżan
Çıķup Eyyūbįler seyrān iderler
Varup Ǿāşıķların ĥayrān iderler
Binince keştįye bir māh-peyker
Ķırān eyler hilāle mihr-i enver
İderler nāzla geh seyr-i śaĥrā
Ķılurlar gül gibi geh Ǿazm-i deryā
Girürler gül gibi āb-ı revāna
Olup cān cāna vü göŋlek yabana
145 Ŧalup deryāya her yaŋa yüzerler
Deŋiz mālikleri olmış güzeller
6a
Nažar ķılsaŋ śuda her māh-tāba
Güneşdür gūyiyā girmiş seĥāba
ǾAraķla her semenber olsa tezyįn
Düşer śan burc-ı Ay’a Ǿaks-i pervįn
Güzeller zülfi[67] açdıķça girihler
Giyer[68] ol ķorħudan māhį zirihler
Girüp deryāya her bir laǾl-i ħandān
Śu üzre naķş eyler śūret-i cān
150 Śoyunup girse dil-berler bu śuya
Dil almaġa girürler śan puśuya
Śanasın her biri śuda şekerdür
Veyāħūd külçe külçe sįm ü zerdür
Veyāħūd mihr-i enver śuya düşmiş
Ki andan burc-ı ābį śuya düşmiş
Nice deryā bu bir rind-i cihāndur
Nesi var ise bugün der-miyāndur
Girüp ķoynına her laǾl-i güher-pūş
Semen-sįmāları eyler der-āġūş
155 Zihį devlet girüp her bir günehkār
Bu cennet içre eyler seyr-i dįdār
Ķıyāmet dil-rübālarla ser-ā-ser
Leb-i deryā olupdur yevm-i maĥşer
Velehu eyżan
Çü gördüm böyle her serv-i revānı
Gözüm ıśırdı bir ġonçe-dehānı
Yüzi gül śaçları sünbül sehį-ķad
Bugün gülzār-ı ĥüsn içre ser-āmed
Žarāfet bāġınuŋ serv-i revānı
Melāĥat bezminüŋ şekker-feşānı
160 Güzeller serveri sulŧān-ı Ǿālem
Bugün ser-defter-i sulŧān-ı Ǿālem
Cebįni maŧlaǾ-ı nūr-ı İlāhį
İşigi ehl-i diller secde-gāhı
6b
Zenaħdānı çeh-i āb-ı leŧāfet
Ser-i zülfeyni ķullāb-ı žarāfet
Cemāli burc-ı ĥüsne mihr-i enver
Kemāl-i luŧfile rūĥ[ı] muśavver
Yüzidür mažhar-ı mihr-i saǾādet
Sözidür gevher-i dürr-i leŧāfet
165 Güneş yüzinde bir źerre dehānı
Görünmez ķıl ķadar mūy-ı miyānı
Dür-i dendānla ol laǾl-i ħandān
İdüpdür zerde ol pervįn pinhān
Güneş dirdüm ger olsa gözi ķaşı
Ķamer dirdüm eger gelse tırāşı
Ser-i zülfini śalmış mihre sāye
Siyeh kākülleri bend olmış aya
Olup mihr üzre zülfi sāye-güster[69]
Śaçılmamış daħı kāfūra Ǿanber
170 Perįşān-ĥāl olup gül üzre sünbül
Bezenmiş levĥa-i kāfūra fülfül
İdinmiş ħāl [ü] zülfin dāne vü dām
Göŋüller murġın itmiş kendüye rām
Ser-i mūdur dehānı teng anuŋ
Vefā bāġı ruħ-ı gül-rengi[70] anuŋ
Cebįn ü ħaddidür nūrun Ǿalā nūr
O sįmįn gerdenidür şemǾ-i kāfūr
Güzellik ĥükmini itmege icrā
Çekilmiş bir berāta iki ŧuġrā
175 Nedür ol ķadd ü çeşm ü zülfle fem
Muśavver olmış anda naķş-ı Ǿālem
Cemāl üstinde zülfi cįme beŋzer
Dehānı şems içinde mįme beŋzer
Çekilmiş levĥa-i ĥüsninde bir med
Dü-nįm itmiş mehi engüşt-i Aĥmed
Yüzi üstinde ķaşı rā-i raĥmet
Ķaşı altında zülfi dāl-i devlet
7a
Elif altında aġzı mįm-i emdür
Lebinde zülfi dāyim[71] cām-ı Cem’dür
180 Melāĥat menbaǾı kān-ı leŧāfet
Ser-ā-ser şįven ü nāz u žarāfet
Eger evśāfını taķdįr ķılsam
Anuŋ biŋde birin taĥrįr ķılsam
Ser-ā-ser śıġmayup levĥ-i cihāna
Anuŋ biŋde biri gelmez beyāna
Aŋılur ĥüsn-i ħulķı deyr içinde
Müsellem bir güzeldür şehr içinde
Çü vaśf itdük anuŋ cism-i laŧįfin
Śorarlarsa eger ism-i şerįfin
185 Çekenler vaĥdet içre erbaǾįni
Bilürler şübhesüz ol nāzenįni
Velehu eyżan
Oturmış gūşe-i dükkān içinde
Elif gibi yer itmiş cān içinde
Beni ķul itdi çün ol serv-i āzād
Anuŋ şevķıyla ķıldum söz bünyād
İlāhį Ǿömrini pāyende eyle
Fürūġ-ı ĥüsnini tābende eyle
Be-ĥaķķ-ı ĥażret-i Maĥmūd u Aĥmed
Güzeller içre ķıl anı ser-āmed
190 Çü sevdürdi baŋa ol yüzi māhı
Ümįźüm budurur senden İlāhį
Aŋulduķça güzeller dehr içinde
Bu şehrengįz oķunsun şehr içinde
Der-Medĥ-i Ķosŧanŧınıyye
Śadefdür işbu şehr-i ħūb-manžar
Dür ü gevherler[72] içinde güzeller
Velį śarrāf-ı Ǿuşşāķ-ı zamāne
Getürmiş bir ķaçın silk-i beyāna
7b
Ki taǾrįfinde ķāśır Ǿaķl-ı insān
Nažįrin görmemiş śarrāf-ı devrān
195 MeǾānį dürleriyle bu mežāhir
Olupdur gūyiyā silk-i cevāhir
Güherler neŝr idüp śarrāfı dehrüŋ
Getürmiş nažma bir bir işbu şehrüŋ
Perį-peyker melek-manžarlarından
Sehį-ķad lāle-ĥad dil-berlerinden
Ki her birisi anuŋ ĥırz-ı cāndur
Dilümde rūz u[73] şeb vird-i zebāndur
Aĥmed Çįnįci-zāde
Birisi çįnicidür ismi Aĥmed
Olupdur çįni zülfiveş ser-āmed
200 Ruħ u[74] zülfini virmem Rūm u[75] Çįn’e
Nažįri gelmemişdür Rūm u[76] Çįn’e
Olupdur Çįn ü Māçin içre meşhūr
Ķulıdur ol şehüŋ ĥāķān u[77] faġfūr
Odur ser-defter-i ħūbān-ı Ǿālem
Güzeller serveri sulŧān-ı Ǿālem
Maĥmūd Beg-zāde
Biri bir kān-ı luŧf u menbaǾ-ı cūd
Şihābü’d-dįn[78] Beg oġlı ismi Maĥmūd
Şihāb-ı fitnedür şemşįri[79] anuŋ
Geçüpdür cānımuza tįri anuŋ
205 Bugün ol bir beg oġlı pek[80] güzeldür
Cihān ħalķı ķulı olsa maĥaldür
Yūsuf Bālį
Biri bir meh-liķādur ismi Yūsuf
Çeker YaǾķūb-ı dil[81] andan teǿessüf
ǾAzįz-i mıśr-ı ĥüsn olmış o āfet
TeǾāla’llāh zihį ĥüsn ü leŧāfet
8a
Didüm kūyuŋda dursam n’ola bir an
Didi ķo bizi var ol mıśra sulŧān
Memi Şāh
Birisi pārecilerde Memi Şāh
Śalar Ǿāşıķlarını yaraya āh
210 Śatar şįve metāǾın ol ķıyāmet
Bozar endāzeyi her dem ol āfet
Nažįri yoķ be-ġāyet bį-bedeldür
Ķıyāmet vaśladur nāzük güzeldür
Dervįş Baba-zāde
Birisi Baba-zāde adı Dervįş
Urupdur cānumuza ġamzesi nįş
Didüm Dervįş kim raĥm eyle ey şāh
Didi dervįşseŋ var efteĥu’llāh
Varup şeyǿen lillāh idüp ŧapusında[82]
Ķul olayın ölince ķapusında
Memi Şāh
215 Biri ħurde-furūş oġlı Memi Şāh
Baŋa çoķ ħurde geçer ol güzel āh
Çün anuŋ dür dişin vaśf eyledüm ben
Didi kim ŧınma ŧuyduŋ ħurdeyi sen
Lebin śordum çü Ǿaķl-ı ħurde-bįne
Eyitdi bilmezin anı kemįne
MaǾcūncı Yūsuf
Biri maǾcūncı Yūsuf āfet-i cān
Bizi esrār-ı ĥüsni itdi ĥayrān
Ne keyfiyyetle dil śorsun dehānın
Ķoyupdur ĥoķķaya Ǿuşşāk cānın
220 Olalı laǾl-i yāķūt[ı] müferriĥ
Olur her cevherüŋ ķūtı müferriĥ
8b
Der-Medĥ-i Şādį-zāde
Birisi Şādi-zāde ol sehį-ķad
Olupdur mülk-i ĥüsn içre ser-āmed
Ayaġı ŧopraġıdur tāc-ı devlet
Güzeller pādşāhıdur ol āfet
Bugün ser-defter-i ħubān oldur
Güzellik taħtına sulŧān oldur
Der-Medĥ-i Cerrāĥ-zāde
Biri Cerrāĥ-zāde ol cefā-kār
Ten-i mecrūĥumı itdi dil-efgār
225 Olupdur ġamze-i ser-tįzi neşter
Ne çāre ķanumuzı dökmek ister
Beni çün çeşm-i mesti itdi bįmār
Niçün ķılmaz lebi derdüme tįmār
Der-Medĥ-i Śaçlu-zāde
Birisi Śaçlu Aĥmed oġlı ol māh
Güzeller şāhıdur ismi Memi Şāh
Nice vaśf idem ol ġonçe-dehānı
Bugün diķķatde ķıl yarar miyānı
Belini ķıl ilen iden rivāyet
Meger kim żaǾfına eyler işāret
Der-Medĥ-i MiǾmār-zāde
230 Biri miǾmār-zāde şūħ u Ǿayyār
Yaķar dil ħānesini ol cefā-kār
O žālim tįşe-i cevrile feryād
Cefā resmin ider her laĥža bünyād
Serāy-ı ĥüsnini miǾmār-ı ķudret
Bu vechile ne resme itdi zįnet
Der-Medĥ-i Ĥekįm-zāde
9a
Birisidür ĥekįm oġlı Mehemmed
Olupdur ķaşları gibi ser-āmed
Ne ġam ger mār-ı zülfi olsa ejder
Leb-i laǾlidurur tiryāk-i ekber
235 Baŋa śor leblerinüŋ ĥikmetini
K’içüpdür ħaste göŋlüm şerbetini
Beg-zāde
Biri Aydın Beg oġlı Muśŧafā’dur
Cemāli maŧlaǾ-ı nūr-ı Ħudā’dur
Bugün Aydın ili mülk [ü] ķurāsı
Ruħ u zülfinüŋ olmış mübtelāsı
Gelüp ol maŧla-ı mihr-i cihān-bįn
Ķara baħtuma didi gözüŋ aydın
Memi Şāh
Birisinüŋ daħı ismi Memi Şāh
Okurmış Fātiĥa elhamdüli’llāh
240 Yüzin Ǿarż eylese ol māh-pāre
Olurdı şevķıla muśĥaf se pāre
Görüp iħlāśla mektebde anı
Oķurdum sūre-i sebǾa’l-meŝāni
Maĥmūd MuǾallim-zāde
Birisidür muǾallim oġlı Maĥmūd
Bize Ǿizz-i viśāli[83] olsa maķśūd
Yüzi Đavǿdur cebįni metn-i Miśbāĥ
Ĥavāşį ħaŧŧı eyler anı įżāĥ
Cefā dersi olupdur iftitāĥı
Ġamından bulmadum bir dem ferāĥı
Aĥmed İmām-zāde
245 İmām oġlı birisi nāmı Aĥmed
Yüzidür pertev-i nūr-ı Muĥammed
9b
Ķaçan kim Ǿaşr oķur ol yüzi muśĥaf
Durur Ǿāşıķları ķarşuda śaf śaf
Olupdur kürsį aŋa Ǿarş-ı aǾlā
Zihį devlet ki virmiş Ĥaķ TeǾalā
Aĥmed Ĥaśırcı-zāde
Ĥaśırcı başı oġlı biri Aĥmed
Ķıyāmet dil-rübādur ol sehį-ķad
Görüp sįnemde naķş-ı būriyāyı
Didi var śatma bize bu riyāyı
250 Belüm çeng oldı ķānūn-ı sitemden
O žālim beŋzümi sāz itdi ġamdan
Ķıśśa-ħˇān-zāde
Birisi ķıśśa-ħˇān oġlıdur ol cān
Melek-śūret perįdür adı insān
Hele biz görmedük baĥrile berde
Bu insāniyyeti nevǾ-i beşerde
İdersem ķıśśa-i ĥüsnin rivāyet
Ser-i zülfi gibi uzar ĥikāyet
Der-Maĥalle-i ǾAŧŧār
Biri Ǿaŧŧārlarda bir semenber
Beŋi fülfüldür anuŋ zülfi Ǿanber
255 Bize çok bend ider ol zülfi pür-çįn
Ne ķanlar yudar andan nāfe miskįn
N’ola dükkānı içi olsa pür-nūr
O sįmįn gerdenidür şemǾ-i kāfūr
ǾAlį Bālį
Birisi taķyecilerde ǾAlį’dür
Ne kim emr eylese sözüm belįdür
Elinde źü’l-feķār ola mı śındı
Güzeller Ǿaskeri ol şāha śındı
10a
Anuŋ bir ignesini eylemiş cer
Ki İdrįs’e vire ǾĮsā peyem-ber
Śarrāf-zāde[84]
260 Biri Śarrāf-zādedür güher-pāş
Ki olmış göŋli anuŋ ķıymetį ŧaş
Murādı ger zer ise yüzüm üzre
Dür ü gevher dilerse gözüm üzre
CaǾfer Seyyid-zāde
Birisi Seyyid oġlı adı CaǾfer
Ruħ-ı rengįnile āl-i peyem-ber
Śaçı olmazısa seyyidlige dāl
Yaŋaġıdur ki şāhid olduġına āl
Bugün güzellerüŋ oldur emįri
Yaraşur cān u dil olsa esįri
Neslį
265 Biri yaşıl melek ĥüsn aŋa muħtaś
Ķomuş Neslį diyü kendüye maħlaś
Bileydi olduġın bu nesli ĥāsıl
Ķılurdı Ādem’e secde ǾAzāzil
NiǾmet Semerci-zāde
Biri de şol semerci oġlı NiǾmet
Aŋa lāyıķ mıdur andan o śanǾat
O yalıŋ yüzlü her kime ki baķdı
Ķarār u śabr raħtın oda yaķdı
Hürmüz Bālį[85]
Birisi müzdür ebrūsı meh-i nev
Lebi Nūşįnrevān’dur kendü Ħusrev
270 Bizi çün kūh-ı ġamda itdi Ferhād
Ya niçün eylemez şįrįn lebi dād
10b
Berber
Birisi sįm sāǾid ħūb berber
K’aŋa eskilenür yeŋiçeriler
Bizümle daħı gerçi kim bilişdür
Velį yanınca śalınan ķayışdur
Ħalįl
Birisi de Ħalįl ol āfet-i cān
Göŋüller idinür her gice mihmān
Ne siĥr itmiş yüzinde zülf-i serkeş
Ki aŋa gülşen olmış śaĥn-ı āteş
Ĥayder
275 Biri bir dil-rübādur adı Ĥayder
Ruħı cennet lebi sāķi-i kevŝer[86]
Çü çekmiş ġamzesinüŋ źü’l-feķārın
İki itmiş gözinüŋ źü’l-ħumārın
Ķuyruķlu Yılduz
Biri Ķuyruķlu Yılduz ol ķamerveş
Urur her gice yir yir göge āteş
Daħı ŧoġmadın ol ħurşįd-pāye
Ya ŧoġ ya işte ŧoġdum dirdi aya
Ħıżr
Biri Ħıżr ol ki yoķdur aŋa ŝānį
Ŧudaġı olmış āb-ı zindegānį
280 Şu kim anuŋıla ŧatlu dirilür
İlün cānı acıduġın ne bilür
ǾĮsā Bālį
Biri bir māh-rūdur adı ǾĮsā
İdinmiş āsmān-ı cismi[87] meǿvā
11a
Lebiyle ölü dirildür o fettān
İşiden anı nice virmesün cān
Ebrį-i Ķazzāz
Biri Ebrįdür ol ķazzāz-ı ŧannāz
Bizi eyler çāk dāyim idüp nāz
Başum dügme tenüm ibrįşüm itdi
ǾAceb baŋa ol itdügin kim itdi
ǾAlį Şāh
285 Birisi şol şeh-i Ǿālem ǾAlį Şāh
Ki yanınca çekilür leşker-i āh
Ne güzel pādşeh olur be hey yār
Ki olmış ġamzeler aŋa silaĥdār
Yūsuf Bālį
Biri Yūsufdurur ol şāh-ı ħubān
Olupdur mıśr-ı ĥüsn içinde sulŧān
Görür kūyında anuŋ ŧutduġum yurt
Didi yir Yūsuf’ı öŋ śoŋra bu ķurt
Meĥemmed
Meĥemmed’dür biri ibn-i ǾAbācı
Ayaġı tozı ĥalķuŋ başı tācı
290 Güneş Ǿāşıķ olup her śubĥ ol aya
Girür dervįş gibi aķça Ǿabāya
Maĥmūd
Biri ĥāfıždur olmış adı Maĥmūd
Ħudā virmiş aŋa elĥān-ı Dāvūd
Yüzi muśĥaf gibi olmış muŧahhar
ǾAceb mi başına and içe iller
Dįger Maĥmūd
11b
Birisi şol imām oġlı Meĥemmed
Ķaşı miĥrābdur Ǿuşşāķa maǾbed
Yüzi çün secdegāh olmış enāma
Bugünden biz daħı uyduķ imāma
Ĥasan Bālį
295 Vefā Ǿilminden aślā ĥarf bilmez
Cefā Ǿilmin ser-ā-ser ezber itmiş
Biri Ǿaŧŧārlar içre Ĥasan’dur
Ki enfāsı anuŋ misk-i Ħoten’dür
Aķıdup ķanlı yaşumı yaķamdan
Pür iderin dükānını baķımdan
Sefer
Keçecilerde birisi Sefer’dür
İder inśāf o kim śāĥib-nažardur
Aŋa söz itmesün kimse puśudan
Keçesini çıķarur çün o śudan
Muśŧafā Ŧuzcı-zāde
300 Birisi ŧuzcı oġlı Muśŧafācuk
Ŧuz etmek bilmeyici bį-vefācuk
Ħudā ķılmış anı kān-ı melāĥat
Ki açmış ĥüsni dükkān-ı melāĥat
ǾAlį Ķayśarlı-zāde
ǾAlį’dür birisi Ķayśarlı-zāde
Gözi Ǿuşşāķile her dem ġazāda
Dürüp ķaşını ħışm itse o dil-ber
Yıķılur ŧāķ-ı Kisrā ķaśr-ı Ķayśar
ǾAbdį Bālį
Biri ǾAbdį ki ol serv-i bülendi
Gören dir yarıcuŋ Allāh efendi
305 Ķul olayın olup emrine münķād
Şu ķavlile ki hįç itmeye āzād
12a
Vālācı-zāde[88]
Çıķardur ħalķa tesbįĥ ü Ǿaśāsın
Hemān kendü rıżāsıyla aśāsın
Kaynakça
Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ ve Müzilü’l-İlbâs Amme İştehara Mine’l-Ehâdîsi ala el-sineti’n-Nâs, Cilt: 2, Mektebetü’l-Kudsî, Dımeşk 2001.
Agah Sırrı Levend, Türk Edebiyatında Şehr-engizler ve Şehr-engizlerde İstanbul, İstanbul Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1957.
Âşık Çelebi, Meşâ‘irü’ş-Şu‘arâ, (Haz. Filiz Kılıç), İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, C. 3, İstanbul 2010.
Beyânî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ, (Haz. Aysun Sungurhan-Eyduran), Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Eserleri, Ankara 2008.
Edith Gülçin Ambros, “An Ottoman Latîfe of the 16th Century”, The Journal of Ottoman Studies, XI, 1991.
Edith Gülçin Ambros, “An Ottoman Latîfe of the 16th Century”, The Journal of Ottoman Studies, XI, 1991.
Haluk İpekten, Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, 11. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul 2009.
Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ, (Haz. Aysun Sungurhan-Eyduran), Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Eserleri, Ankara 2009.
Hasan Kaya, “Kâtib Davud’un İstanbul ve Vize Şehrengizi”, Turkish StudiesInternational Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume: 10/12 Summer 2015, ss. 631-686.
Kâmil Ali Gıynaş, Pervâne Bey Mecmuası, Akademik Kitaplar, İstanbul 2014.
Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ, (Haz. Rıdvan Canım), Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, Ankara 2000.
M. Fatih Köksal, Mecma‘u’n-Nezâ’ir (İnceleme-Tenkitli Metin), Kültür ve Turizm Bakanlığı e-Kitapları.
Mehmed Çavuşoğlu, “Taşlıcalı Dukakin-zâde Yahya Bey’in İstanbul Şehrengîzi”, İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C.: XVII, Ağustos 1969, ss. 73-108.
Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, (Haz. Nuri Akbayar), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, C. 2, İstanbul 2006.
Mehmet Yılmaz, Kültürümüzde Ayet ve Hadisler, Kesit Yayınları,İstanbul 2013.
Metin Akkuş, “Şehrengiz”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah Yayınları, C.: 8, İstanbul 1998.
Mine Mengi, Mesîhî Dîvânı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1995.
Muhammed Aruçi, “Kalkandelen”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 24, İstanbul 1996.
Mustafa İsen, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüsek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara 1994.
[1] Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ, (Haz. Rıdvan Canım), Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, Ankara 2000, s. 440.
[2] Âşık Çelebi, Meşâ‘irü’ş-Şu‘arâ, (Haz. Filiz Kılıç), İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, C. 3, İstanbul 2010, s. 1213.
[3] Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ, (Haz. Aysun Sungurhan-Eyduran), Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Eserleri, Ankara 2009, s. 180.
[4] Beyânî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ, (Haz. Aysun Sungurhan-Eyduran), Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Eserleri, Ankara 2008, s. 151.
[5] 14. asrın sonunda Osmanlı hâkimiyetine giren bu şehir, günümüzde Makedonya’nın önemli tarih merkezlerinden biridir. Daha geniş bilgi için bakınız: Muhammed Aruçi, “Kalkandelen”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 24, İstanbul 1996, s. 262.
[6] Mehmet Fatih Köksal, “Fakîrî”, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Madde Yazım Tarihi: 24.11.2013. (http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/index.php?sayfa=detay&detay=1019 En son erişim: 26.07.2016)
[7] Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, (Haz. Nuri Akbayar), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, C. 2, İstanbul 2006, s. 509.
[8] Âşık Çelebi, a.g.e., s. 1213.
[9] Mustafa İsen, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüsek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara 1994, s. 182.
[10] Hasan Çelebi, a.g.e., s. 180.
[11] Mehmed Süreyya, a.g.e., s. 509.
[12] Süleymaniye Ktp. Hacı Ahmed Paşa 279-002, vr.: 12b
[13] Süleymaniye Ktp. Hacı Ahmed Paşa 279-002, vr.: 13a-13b
[14] Berlin Staatsbibliothek 1988, part 48, Türkische Handschriften, vr.: 370a-377b.
[15] Edith Gülçin Ambros, “An Ottoman Latîfe of the 16th Century”, The Journal of Ottoman Studies, XI, 1991, s. 27.
[16] Daha geniş bilgi için bakınız: Edith Gülçin Ambros, “An Ottoman Latîfe of the 16th Century”, The Journal of Ottoman Studies, XI, 1991, ss. 25-34.
[17] Mehmet Arslan, Sâkî-nâmeler, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2012, s. 430.
[18] Mehmet Arslan, a.g.e, s. 433.
[19] Şiirler için bakınız: M. Fatih Köksal, Mecma‘u’n-Nezâ’ir (İnceleme-Tenkitli Metin), Kültür ve Turizm Bakanlığı e-Kitapları.
[20] Şiirler için bakınız: Kâmil Ali Gıynaş, Pervâne Bey Mecmuası, Akademik Kitaplar, İstanbul 2014.
[21]Agah Sırrı Levend, Türk Edebiyatında Şehr-engizler ve Şehr-engizlerde İstanbul, İstanbul Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1957, s. 31.
[22] 32 ve 96. beytlerin ikinci mısraları.
[23]Kaşif Yılmaz, “Fakîrî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 12, İstanbul 1995, ss. 131-132.
[24] Detaylı bilgi için bakınız: Kaşif Yılmaz, Fakîrî Şehr-engîz-i Fakîrî ve Risâle-i Ta‘rifât, Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Basılmamış Doktora Tez Öncesi Çalışması, Erzurum 1977.
[25]Agah Sırrı Levend, a.g.e., ss. 31-33.
[26] Mesîhî’nin şehrengizi için bakınız: Mine Mengi, Mesîhî Dîvânı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1995, Ankara, ss. 88-109.
[27]Fakîrî’de yalnızca Sîm-Sâ‘id ile Hürmüz adlı kişilerin yerleri değişmiştir.
[28] Haluk İpekten, Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, 11. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul 2009, s. 142.
[29] “Münâcât bölümünde şair güzellere tutkunluğu dolayısıyla dinî görevlerini aksattığını bildirir, bundan suçluluk duyduğunu dile getirerek af diler. Ancak suçunu itiraf ve pişmanlık gibi görünen bu bölüm, aslında konuya giriş için bir hazırlıktır.” Metin Akkuş, “Şehrengiz”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah Yayınları, C.: 8, İstanbul 1998, s. 120.
[30] Birini sevmeyince rāhatım yoķ / Belā-yı hecre hergiz ŧāķatum yoķ (8)
[31] Güzel görse yaşum başlar niyāza / Velįkin yüz yumaz bir dem namāza (13)
[32] Kemān ebrūlarile zülf-i dil-ber / Olupdur göŋlüme miĥrāb [u] minber (20)
[33] Zihį śāĥib-ķırān u žıll-ı Yezdān / Şehenşāh-ı cihān Sulŧān Süleymān (29)
[34] Terāne eyleyüp ķumri vü bülbül / Perįşān-ĥāldi Ǿaşķıla sünbül (86)
Cihān bāġı olup gül gibi ħurrem / Ser-ā-ser sebze-pūş olmışdı Ǿālem (92)
[35] Yüzi gül śaçları sünbül sehį-ķad / Bugün gülzār-ı ĥüsn içre ser-āmed (158)
[36] “Oturmış gūşe-i dükkān içinde / Elif gibi yer itmiş cān içinde”(186)
[37] Hasan Kaya, “Kâtib Davud’un İstanbul ve Vize Şehrengizi”, Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume: 10/12 Summer 2015, ss. 631-686.
[38] Yazılış tarihi: 1513. Daha geniş bilgi için bakınız: Mehmed Çavuşoğlu, “Taşlıcalı Dukakin-zâde Yahya Bey’in İstanbul Şehrengîzi”, İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C.: XVII, Ağustos 1969, ss. 73-108.
[39] fikrüm ü ] fikr-i mū S
[40] nāme-i aǾmālden ] nāme-i aǾmāl S
[41] desti ] destüm M
[42] u ] -S
[43] u ] -S
[44] ü ] -S
[45] Ne dil kim oldı bu resmile mersūm / Bu eşkālüŋ aŋa mefhūmı maǾlūm ] -M
[46] ü ] -S
[47] Bu beytin ikinci mısraı nüshalarda yazılı değildir.
[48] raħşān ]dıraħşān M
[49] yalıŋ ] yalın M
[50] “Levlâke levlâke le-mâ halaktü’l-eflâke: Sen olmasaydın, sen olmasaydın, felekleri yaratmazdım.” Aclûnî, bu sözün anlamı doğru olmakla birlikte uydurma bir hadis olduğunu bildirmiştir. Bakınız: Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ ve Müzilü’l-İlbâs Amme İştehara Mine’l-Ehâdîsi ala el-sineti’n-Nâs, Cilt: 2, Mektebetü’l-Kudsî, Dımeşk 2001, s. 164.
[51] “Mâ arafnâke hakka ma‘rifetike yâ ma‘rûfu: Ey Allah, seni şanına yakışır bir şekilde bilemedik.” Bu sözün, hadis olduğu ve Hz. Muhammed’in masum bir istekle yüce Allah’a yakardığı belirtilmiştir. Başka bir rivayete göre, sofularca hadis kabul edilen bir söz olduğu, İmam Şâfî’ye atfedildiği ifade edilmiştir. Bakınız: Mehmet Yılmaz, Kültürümüzde Ayet ve Hadisler, Kesit Yayınları, İstanbul 2013, s. 474.
[52] bezme ] bezm S
[53] Ele ] Eline S
[54] u ] -S
[55] fi’t-teǿħįr ] et-teǿħįr S
[56] “Gecikmede, belalar vardır.”
[57] gonçeveş ] gonçe S
[58] Bu beytin ikinci mısraı nüshalarda yazılı değildir.
[59] idesüŋ ] idesin S
[60]ħalħal ] ħal S
[61] sāĥilidür ] sāhil S
[62] u ] -S
[63] Nüshada “çįnį” şeklinde yazılmıştır.
[64] Ķalata’ya ] Ķıla tābe M
[65] Bu beyit M nüshasında 136. beytten sonra yer almaktadır.
[66] “Beni (dünyada) katiyen göremezsin.” Kur’ân-ı Kerîm, A’râf, 7/143.
[67] zülfi ] zülf S
[68] Giyer ] Giyerler M
[69] sāye-güster ] güster S
[70] rengi ] reng S
[71] dāyim ] ĥātem S
[72] gevlerher ]gevher S
[73] u ] -S
[74] u ] -S
[75] u ] -S
[76] u ] -S
[77] u ] -S
[78] Bu isim iki nüshada da “Şemātü’d-dįn” şeklinde yazılıdır; ancak hem bu ismin anlamsız olması hem de 204. beyitteki “şihāb” kelimesinden hareketle ismin doğru şeklinin “Şihābü’d-dįn” olacağına karar verilmiştir.
[79] şemşįri ] şemşįr S
[80] pek ] beg S
[81] dil ] dili M
[82] Bu mısrada vezin uymamaktadır.
[83] Ǿizz-i viśāli ] Ǿizz ü viśāli S
[84] Bundan sonraki 46 beytin Mesîhî’nin şehrengizinde nasıl geçtiğini görmek için bakınız: Mine Mengi, a.g.e., ss. 97-102.
[85] Hürmüz Bālį ] Bālį M
[86] Ruħı cennet lebi sāķi-i kevŝer ] Ruħı cennet lebi vü sāķi-i kevŝer S
[87] cismi ] cism S
[88] Vālācı-zāde ] -S