Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Çanakkale Savaşları

Fakîrî’nin İstanbul Şehrengizi

Fakîrî’nin İstanbul Şehrengizi

Özet

                16. asırda yaşamış olan olan Fakîrî, edebiyatımızdaŞehrengiz-i İstanbul ve Ta‘rifât adlı eserleriyle tanınan bir şairdir. Bunların haricinde Letâ‘if, bazı çalışmalarda ona atfedilen ancak yaptığımız incelemede 17. yüzyılda yazıldığı anlaşılan Sâkî-nâme ve mecmularda geçen 57 şiir de yine Fakîrî’yle anılan eserlerdir.

Kâtib ve Taşlıcalı Yahya’nın eserlerinin ardından İstanbul için yazılan üçüncü şehrengiz olma özelliğini taşıyan Şehrengiz-i İstanbul’un elimize ulaşan üç nüshası vardır. Bu üç nüshaya dayanarak eser hakkında bilgiler veren araştırmacıların tamamı, şehrengizin 305 beyit olduğu konusunda hemfikirdirler. Ancak yaptığımız inceleme neticesinde eserin aslında 259 beyit olduğu; arta kalan 46 beytin ise Mesîhî’nin Edirne Şehrengizi’nden alındığı sonucuna varılmıştır. Zira Fakîrî’nin eserinde geçen 23 güzelin tasviri birebir aynı beyitlerle Mesîhî’nin şehrengizinde de geçmektedir. Mesîhî’nin, eserini Fakîrî’den önce yazdığı bilgisinden hareketle bu durumun kuvvetle muhtemel bir müstensih hatasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Fakîrî’nin Sâkî-nâme ve Şehrengiz-i İstanbul adlı eserleri hakkında önemli bulgulara ulaşılan çalışmamızın ilk bölümünde Fakîrî’nin hayatı ve eserleri üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise önce mevcut nüshaların ikisinden yararlanılarak Şehrengiz-i İstanbul’un tenkitli metni oluşturulmuş; sonra da eserin muhteva ve şekil hususiyetleri hakkında bilgiler verilmiştir. Bunun neticesinde sebeb-i te’lif, tasvirler, kullanılan dil, vezin ve nazım şekli gibi birçok bakımdan eserin, gelenekle sıkı bir bağ içerisinde olduğu görülmüştür.

Anahtar Kelimeler: Şehrengiz, İstanbul, Fakîrî, Mesîhî

 

 

The Specific Genre of Poem Named “Şehrengiz” About Istanbul by Fakîrî

Abstract

Fakîrî, who lived in the 16th century, is a poet known in our literature with his works titled Şehrengiz-i İstanbul (The Specific Genre of Poem Named “Şehrengiz” about Istanbul) and Ta‘rifât (Depictions). Aside from these, there are also other works that are referred as his works, including Letâ‘if (Emotions), Sâkî- nâme (Beverages) and 57 poems published in certain magazines. However, we have revealed in our investigations that Sâkî-nâme does not belong to him and that it was written in the 17th century.

After the works of Kâtib and Taşlıcalı Yahya, this Şehrengiz-i İstanbul is the third Şehrengiz written for Istanbul, and we currently have three copies of it at hand. Based on these three copies, all of the researchers, who provide information on this genre, agree that this Şehrengiz consists of 305 verses. However, in our investigations, we concluded that the Şehrengiz actually consisted of 259 verses; and the remaining 46 verses were taken from the Şehrengiz for Edirne written by Mesîhî. As a matter of fact, the depictions of 23 beauties written in the work of Fakîrî are also mentioned word for word in the Şehrengiz for Edirne written by Mesîhî. Based on the information that Mesîhî wrote his work before Fakîrî, we can claim that this situation actually stems from a copyist mistake.

In the first part of our study, in which we obtained important findings on Şehrengiz-i İstanbul and Sâkî-nâme of Fakîrî, we explained our findings about the life and works of Fakîrî. In the second part, the critical text of Şehrengiz-i İstanbul has been created by making use of two of the present copies; and later, information on the contents and characteristics of the work has been provided. As a result, it has been observed that the work is in strong connection with traditions in terms of the reasons for releasing, the depictions, the language used, the rhythm and the verses used.

Keywords: Şehrengiz, Istanbul, Fakîrî, Mesîhî

               

 

 

                A. Fakîrî

  1. Hayatı

                Günümüze Ta’rifât, Letâ’if ve İstanbul Şehrengizi olmak üzere üç eseri ulaşan Fakîrî, 16. asır şairlerindendir. Bu asırda başta tezkireler olmak üzere birçok türün ilk ve en başarılı örnekleri verilmiştir. Şair sayısının artışına rağmen yazılan birçok tezkire sayesinde bu dönem şairlerinin önemli bir kısmı tezkirelerde zikredilmiştir. Bu durum Fakîrî için de geçerli olmuş ve Latîfî, Âşık Çelebi, Hasan Çelebi, Beyânî ve Riyâzî gibi tezkireciler onun hakkında çeşitli bilgiler vermişlerdir.

                Fakîrî’nin nereli olduğu konusunda kaynaklarda görüş birliğinin olduğunu söylemek mümkündür. Latîfî, onu Rumelili olarak nitelese[1] de Âşık Çelebi[2], Hasan Çelebi[3] ve Beyânî[4], Kalkandelenli[5] (bir diğer adı Tetova) olduğunu açık bir şekilde belirtmişlerdir.

                Önemli tezkirelerde adı geçmesine rağmen Fakîrî hakkındaki bilgiler, birbirinin tekrarı niteliği göstermekte ve genelde detaya girmemektedir. Bu tezkireler içerisinde en geniş bilgi Latîfî’nin Tezkiretü’ş-Şu’arâ’sında yer almaktadır. Ancak burada yer alan “Sulṭān Selįm devrinde fevt oldı.” şeklindeki ifade, bahsi geçen kişinin hangi Fakîrî olduğu konusunda bir karışıklığa sebep olmuştur. Zira mevcut nüshalarda Fakîrî, Ta’rifât adlı eserini 941/1534’te yazdığını belirtmiştir. Bu durumda onun I. Selim devrinde (1512-1520) ölmüş olması mümkün değildir. Latîfî, yukarıdaki cümlenin devamında ise “Memālik-i küffārdan Varadin ve Budin tāze fetḥ olduġı tārḭḫlerde Rūm illerinde gāh imām u gāh ḫaṭḭb ve gāh remmāl u gāh ṭabḭb olırdı.” söylediği bu sözle şairin Budin’in fethi sırasında (1526) hayatta olduğunu söylemiştir. 1512-1520 arasında öldüğü bilgisinin hemen akabinde 1526’da hayatta olduğunun söylenmesi Latîfî’nin verdiği bilgilere ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini göstermektedir. Mehmet Fatih Köksal, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü’ne yazdığı “Fakîrî” maddesinde aynı duruma dikkati çekmiş ve kaynaklarda farklı bilgilerle geçen Fakîrîler’in iki ayrı ya da aynı kişi olmalarının mümkün olduğunu belirtmiştir.[6]

Ta’rifât, 1534’te tamamlandığına göre Fakîrî’nin Kanuni dönemi şairlerinden olduğu ortadadır. Bu bilginin en büyük delili ise şairin Şehrengiz-i İstanbul’da Kanuni’nin adını anarak onu övmesidir. Şehrengizin “Der-Medh-i Pâdşâh” başlıklı bölümünde Fakîrî,

Zihį śāĥib-ķırān u žıll-ı Yezdān

Şehenşāh-ı cihān Sulŧān Süleymān(29)

beytiyle övdüğü padişahın Kanuni Sultan Süleyman olduğunu dile getirmiştir.

Fakîrî hakkında bilgi veren kaynaklardan yalnızca Latîfî ve Riyâzî onun Sultan Selim devrinde vefat ettiğini söylemişler; Âşık Çelebi, Kınalızâde Hasan Çelebi, Beyânî, Gelibolulu Âlî ve Şemseddin Sami bu konuya değinmemişler; Mehmed Süreyya ise onun Kanuni devrinin ortalarında vefat ettiğini ifade etmiştir.[7]

Yukarıda da belirtildiği üzere Fakîrî hakkındaki bilgiler oldukça yüzeyseldir. Tezkirelerde “Kendü sūħtelıķ Ǿāleminde gedā-şįve ve şūrįde-dil, bį-Ǿışķ u bį-ġıll, şiǾre müşteġıl idi.”[8], “... ġınā-yı ķalįle-i iksįr-i ķanāǾata mālik olan ġurebādan idi.”[9], “Fırka-i fukarâ ve zümre-i şu’arâdan güşâde-dil şâhid-bâzlıga mütevaggıl u müştagil taleb-i câh u celâlden müstagnî derûnında olan cevher-i ‘ışk-ı cevânân ve eşk-i çeşmi gevher-efşânı ile gönli vü gözi ganî kimesne idi.”[10], “Edebce zengin, paraca fakir usta bir şairdir.”[11] gibi ifadelerle onun her ne kadar varlıklı bir insan olmasa da gönlü ve gözü tok, edebli, makam ve mevki peşinde koşmayan, şiirle uğraşan bir zât olduğu yazılıdır.

b.  Eserleri

1.Ta‘rifât

Fakîrî’nin en meşhur eseridir. İçerik olarak özel bir tür niteliği kazanan bu eserde, 158 fasıl halinde “muallim, kâtip, muhasib, şair, arif, rakib, münafık, gammaz, meddah, âkil, fakir, ganî, seyyah, levend, nedim, meyhaneci, kalender, haydarî, fâsık, sâkî, subaşı, sarhoş, tiryaki, kethüda, derbân, muhtesib, berber, nakkaş, remmâl, müneccim, tabib, canbaz, hokkabaz, çengi, hammal, neyzen, dellal, başmakçı, tacir, külhancı, müezzin, değirmenci” gibi Osmanlı toplumunun hemen her sınıfına ait insan, üçer beyitlik manzumelerle tanıtılır. Bahsi geçen kişiler dış görünüşleri, görevi, hakkındaki düşünceler, toplum içindeki yeri, hünerleri vb. farklı açılardan ele alınmıştır. Örneğin “Der-Ta’rîf-i Şâ’ir” faslında şairlerin, güzellerin saçlarını ve benlerini övdüklerini ancak bu yaptıklarının sonucu olmayan hayaller olduğu belirtilmiş; bir başka fasılda ise o dönemin “zampara tipi” parmakları kınalı, belinde mendil, başında kâkül ve elinde yüzük olan bir tip şeklinde tasvir edilerek adeta resmedilmiştir:

Nedür şāǾirlerüŋ dirlerse ĥālin

Ögüp dil-berlerüŋ zülfi vü ħālin

Kimini dām eyleyüp kimini dāma

Ŧolaşup geh dehān u geh beyāna

İderler yoķ yere dürlü maķālāt

Netįce çıķmaz illā ki ħayālāt[12]

Nedür zenpāre bildüŋ mi cihānda

Gözi dāyim ola anuŋ yabanda

Ola bir iki parmaġı ķınalı

Turuncile belinde destmāli

Başında kāküli elde yüzügi[13]

 

                Ta’rifât, bu özellikleriyle edebî bir eser olmasından ziyade 16. asır toplum yapısının adeta tarihî bir kaynağı gibidir. Eserin sonundaki “Ŧoķuz yüz ķırķ birinde oldı āħir” mısraından anlaşılaçağı üzere yazılış tarihi 941/1534’tür.

  1. Letâ’if

Bilinen tek nüshası Berlin[14]’de olan bu eserin Fakîrî’ye ait olup olmadığı konusunda kesin bilgiler olmasa da nüshadaki “Bu leŧāǿif ħaylį iŋen merġūb Fużūlį-yi zemān Mevlānā Faķįrį raĥmetü’llāhi Ǿaleyhi leŧāǿifindendür ki źikr ü beyān ü Ǿiyān olınur[15] bu kayda dayanarak araştırmacılar eserin ona ait olduğunu kabul etmişlerdir. Eserdeki 35 latifenin 22’si insanlar, 9’u hayvanlar, 4’ü de anlayış, kuzeydoğu rüzgârı gibi farklı şeylerle ilgilidir.[16]

  1. Sâkî-nâme

Gel ey sâķî-i bezm-gâh-ı elest

Beni neşve-i Ǿķ ile eyle mest[17]

beytiyle başlayan eser, toplamda 106 beyittir ve sırasıyla “Hikâyet Ber-Sebîl-i Temsîl, Hitâb-ı Sâkî, Sıfat-ı Fenâ-yı Dehr ve Bî-Vefâyî-i Ebnâ-yı Zamân, Şikâyet-i Cüvânân, Hitâb-ı Mugannî, İtmâm-ı Sühan, Hatm-i Sâkî-nâme” bölümlerinden oluşur. Mesnevi nazım şekliyle yazılan eserde tasvîrî bir üslupla sakiye hitap edilerek mey ve meyhane kültürü anlatılmıştır. 

                Baştan sona mey ve meyhane üzerinden temsîlî olarak tasavvuf kültürünün anlatıldığı eserin 96. beyti oldukça önemlidir. Çünkü burada eserin nazım şekli ve yazılış tarihi söylenmiştir:

                               Olup meŝnevî ŧarzı bu nažm-ı nîk

                               Ġazel lafžıdur aŋa târîħ lîk[18]

                Burada şair “ġazel” kelimesinin eserin yazılış tarihi olduğunu açık bir şekilde belirtmiştir. “Ġazel”in ebced karşılığı 1037’dir; buna göre eserin yazılış tarihinin 1037/1627 olduğu anlaşılmaktadır. Bu da bize Sâkî-nâme’nin Fakîrî’ye ait olmadığını göstermektedir. Kaynaklarda Sâkî-nâme sahibi bir başka Fakîrî’ye rastlanmamıştır. Bu nedenle eserin tam olarak hangi Fakîrî’nin olduğu net değildir.

                4.  Şiirler

                Fakîrî’nin Edirneli Nazmi ve Pervane Bey mecmualarında çeşitli şairlere yazdığı nazireler bulunmaktadır. Edirneli Nazmi’de 57[19], Pervane Bey’de 58[20] şiir olmakla birlikte bunların çoğu birbirinin aynıdır. Fakîrî, iyi bir nazire şairi olmasına rağmen o dönem mecmularının hiçbirinde ona ait zemin şiir yoktur. Fakîrî’nin her iki mecmuada nazire yazdığı şairlerin listesi şu şekildedir:

Edirneli Nazmî: Mecma‘u’n-Nezâ’ir

Pervâne b. Abdullah: Pervâne Bey Mec.

Nazire Yazılan Şair

Nazire Sayısı

Nazire Yazılan Şair

Nazire Sayısı

Ahmed Paşa

15

Adlî

1

Ahmedî

3

Cem Sultan

4

Atâyî

1

Hafî

2

Cafer Çelebi

1

Hilâlî

1

Cem Sultan

2

Hayâlî

1

Çâkerî

1

Safî (Kasım Paşa)

1

Hafî

1

Kıvamî

1

Haşîm-i Acem

1

Sadi-i Cem

1

Hayâlî

1

Safî

1

Kemal Paşa-zâde

2

Kemâl-i Zerd

1

Kemâl-i Zerd

1

Nizâmî

4

Kıvâmî

1

Taci-zâde Câfer Çelebi

1

Melîhî

1

Şâhidî

1

Mesîhî

1

Şevkî

1

Mestî

1

Tâli’î

1

Necâtî

4

Ahmed Paşa

9

Nihânî-i Müderris

1

Vasfî

2

Nizâmî

3

Atâyî

1

Revânî

1

Şeyhî

4

Sa’dî

1

Necâtî

8

Safî

1

Lami’î

1

Sâfî (Kâsım Paşa)

2

Kemal Paşa-zâde

1

Şamî

1

Nihânî

1

Şeyhî

3

Ahmedî

2

Ulvî

3

Atâ

1

Vasfî

1

Mesîhî

2

Zâtî

1

Revânî

2

 

                Tabloda görüleceği üzere Fakîrî, 34 farklı şaire nazire yazmıştır. Bunlar arasında Ahmedî, Ahmed Paşa, Zâtî, Hayâlî gibi meşhur şairlerin yanı sıra Hilâlî, Kıvâmî, Mestî gibi pek tanınmayan şairler de vardır. Yazdığı nazireler incelendiğinde Fakîrî’nin orta seviyede bir şair olduğu anlaşılmaktadır.

                5.  Şehrengiz-i İstanbul

Şehrengiz-i İstanbul, Kanûnî’ye sunulmasına rağmen yazılış tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. Ancak Ta’rifât’ın 941/1534’te yazıldığı göz önüne alınırsa şehrengizin de buna yakın bir tarihte yazıldığı düşünülebilir.

  1. Nüshalar

Yaptığımız taramalar neticesinde eserin 3 nüshasına ulaşılmıştır:

  1. Süleymaniye Ktp. Hacı Ahmed Paşa 279-002: Bu nüsha Yahya Bey’in Şâh u Gedâ mesnevisinin sonunda 62b-73a varakları arasında yer almaktadır. Divani hat kullanılan metinde başlıklar kırmızı mürekkeple yazılmış; sayfa kenarları ve mısralar arasında cedvel çizilmiştir. Metnin başında tezhipsiz bir serlevha yer almakta ve her sayfada 17 satır bulunmaktadır. Nüshada muhtemelen müstensihten kaynaklanan bir hatayla Şehrengiz’in devamında şairin diğer eseri Ta’rifât’ın “Der-Ta’rîf-i Mü’ezzin” başlığından itibaren geri kalan bölümü yazılıdır. Şehrengiz’deki son kişi de anlatıldıktan sonra yazı şekli değişmeden Ta’rifât’ın 14 varaklık kısmı şehrengizin devamına eklenmiştir.

 

  1. Mevlânâ Müzesi Abdülbaki Gölpınarlı Kütüphanesi 194: Bu nüsha, Agah Sırrı Levend’in belirttiği üzere[21] Abdülbaki Gölpınarlı tarafından Hacı Ahmed Paşa 279-002 nüshası ile İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi 3051 numaradaki Ta’rifât karşılaştırılarak hazırlanmıştır. Gölpınarlı, bu karşılaştırmayı yaparak Hacı Ahmed Paşa nüshasında birbirine karışmış halde bulunan İstanbul Şehrengizi ile Ta’rifât’ı birbirinden ayırmıştır. 9 varak olan nüshanın devamında şairin diğer eseri olan Ta’rifât yer almaktadır. Filigransız, nohudî kağıda rik’a hatla yazılmıştır ve her sayfada 21 satır vardır. Nüshada herhangi bir cedvel ya da serlevha yoktur. Şehrengiz bitip de Ta’rifât’a geçilirken derkenarda “Buradan yukarısı Üniversite Kütüphanesi’nde yok. Bu kısım da öbür nüshada yok” kaydı düşülmüştür. 

 

  1. Atatürk Üniversitesi Kütüphanesi Agah Sırrı Levend 189-190: Süleymaniye Ktp. Hacı Ahmed Paşa 279-002’den istinsah edilmiş bir nüshadır.

 

Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere mevcut üç nüshadan 2. ve 3. sıradakiler, 1. sıradaki nüshadan istinsah edilmiştir. Nitekim Hacı Ahmed Paşa nüshasında eksik olan iki mısra[22] bu nüshalarda da yoktur. Ancak Gölpınarlı nüshasında Hacı Ahmed Paşa’daki birçok eksiklik giderilmiştir. Abdulbaki Gölpınarlı, bu nüshayı oluştururken başka bir nüshadan daha mı yararlandı yoksa hatalı ya da eksik gördüğü yerleri kendisi mi düzeltti bu belli değildir.

Süleymaniye Kütüphanesi nüshasında şehrengizin uzunluğu 305 beyittir. Haliyle bundan istinsah edilen diğer nüshalarda da eserin beyit sayısı aynıdır. İslam Ansiklopedisi’ndeki “Fakîrî”[23] maddesinin yazarı ve aynı zamanda şairin Şehrengiz-i İstanbul ve Ta‘rifât adlı eserleri üzerine 1977’de doktora tez öncesi çalışması[24] yapan Kaşif Yılmaz başta olmak üzere şehrengizler hakkındaki en kapsamlı çalışmayı yapan Agah Sırrı Levend[25] gibi araştırmacılar bu şehrengiz hakkında bilgi verirken eserde 305 beytin olduğunu ve 43 güzelin tasvir edildiğini söylemişlerdir. Nitekim dışardan bakıldığında eserin başından sonuna kadar üslup ve ifadelerde farklılıklar yaşanmadan giden bir anlatım vardır.

Fakîrî’nin Şehrengiz-i İstanbul’unun tenkitli metnini oluştururken şehrengizler üzerine yaptığımız başka bir çalışma vesilesiyle bu eserin son 46 beytinin Mesîhî’nin Edirne Şehrengizi’nde de aynı şekilde geçtiği fark edilmiştir. Mesîhî’nin eserinde sırasıyla Sarrâf-zâde, Seyyid-oğlı Ca‘fer, Yeşil Melek Nesli, Semerci-oğlı, Sîm-Sâ‘id, Hürmüz, Halîl, Hayder, Kuyruklu Yılduz, Hızr, ‘Îsâ, Ebrî, ‘Âlemşâh, Yûsuf, ‘Abâcı-oğlı Muhammed, Hâfız Mahmûd, İmâm-oğlı Muhammed, ‘Attâr Hasan, Keçeci Safer, Tuzcı-oğlı Mustafâ, Kaysarlu-zâde ‘Alî, ‘Abdî, Vâlâcı Şâdî-oğlı’na ait tasvirler[26], aynı sırayla[27] ve çok basit farklılıklar bir kenara bırakılacak olursa aynı beyitlerle Fakîrî’nin eserinde de geçmektedir.

Yukarıdaki duruma bakarak bu beyitlerin aslında hangi şaire ait olduğu sorusu akıllara gelebilir. Ancak Mesîhî’nin, eserini II. Beyazıd, Fakîrî’nin ise Kanûnî döneminde yazdığı göz önüne alındığında bu sorunun cevabı da verilmiş olur. Yukarıda nüsha tavsifleri bölümünde de belirtildiği üzere mevcut nüshalardan ikisi Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshadan istinsah edilmiştir. Ancak muhtemelen bu nüshayı hazırlayan müstensihin hatası sonucu Mesîhî’ye ait beyitler bu eserin devamına yazılmıştır.

  1. Şekil Özellikleri

Nazım Şekli: Şehrengiz-i İstanbul, gelenekteki birçok şehrengiz gibi mesnevi nazım şekliyle yazılmıştır.

Vezin: Eserde aruzun hezec bahrinin mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün kalıbı kullanılmıştır. Hem Şehrengiz hem de Ta’rifât göz önüne alındığında Fakîrî’nin aruz konusunda başarılı bir şair olduğunu söylemek mümkündür. 259 beyitlik şehrengizde birkaç örneğin dışında ciddi aruz kusurlarına rastlanmamaktadır. Ancak bazı beyitlerde müstensihten kaynaklandığını düşündüğümüz birtakım eksiklikler sebebiyle vezin uymamaktadır. Buralarda yapılan metin tamirleriyle söz konusu eksiklikler giderilmeye çalışılmıştır.

Eserde görülen aruz işlemlerini şu şekilde sıralayabiliriz:

İmâle

Bir hecedeki kısa ünlünün, uzun okunması olan imâle, Türkçe şiirlerde en çok karşılaşılan aruz kusurudur. Nitekim Şehrengiz’de de hemen hemen her beyitte imâle vardır. İmâlelerin geçtiği beyitlerden bazıları şunlardır:

Kimini itdi mülk-i ĥüsne sulŧān / Kimini ķıldı aŋa bend-i fermān (57)

Ne yirde kim görem bir ŧabǾ-ı māǿil / Gömüŋ yaşı olur anda sāǿil (71)

Dönüpdür her kemer anda hilāle / Ki olmış ŧāķ-i gerdūna ĥavāle(123)

 

 Zihaf

Zihaf divan şiirindeki en büyük aruz kusuru olarak kabul edilir. Zihaf yapılırken uzun ünlüler kısa okunur böylelikle kelimenin hem kalıbı hem de ahengi bozulur. Hal böyle olunca şiirlerde diğer aruz işlemlerine nazaran zihafa daha az rastlanılır. Şehrengiz’de üç beyitte zihaf vardır:

Meger kim sāķį-i bezm-i hidāyet / Śunup bir curǾa-i cām-ı maĥabbet (102)

Çıķup Eyyūler seyrān iderler / Varup Ǿāşıķların ĥayrān iderler (141)

Binince keşye bir māh-peyker / Ķırān eyler hilāle mihr-i enver (142)

 

Med

Şehrengiz’de imâleden sonra en çok yapılan aruz işlemi meddir. Eserdeki medlerin çoğu son tef‘ilede yapılmıştır:

Tecellį eylese bir māh-ŧalǾat / ŦulūǾ eyler hemān mihr-i maĥabbet (21)

Şular kim oldı bu esmāda pāmāl / Olupdur çār-yār Aĥmed’e dāl (23)

Süleymān-menzilet Cemşįd-şevket / Nerįmān-heyǿet ü Rüstem-śalābet (31)

Revān olduķça ŧįg-ı ābdārı / Çalar yire Ǿadū-yı ħāksārı (38)

 

                Bununla beraber bazı yerlerde kusur sayılabilecek medler de vardır:

Penāh-ı maǾdelet pįrāye-i dįn / Şeh-i gerdūn sulŧān-ı selāŧįn (30)

Dür-i dendānla ol laǾl-i ħandān / İdüpdür zerde ol pervįn pinhān (166)

 

Vasl

Vasl, sonu ünsüzle biten hecenin ünlüyle başlayan heceye bağlanarak okunmasıdır. Şiirde ahengi sağlayan bir uygulama olduğu için yapılması gerekli sayılmıştır.[28] Divan şiirinde sıkça uygulanan bu işleme Fakîrî, Şehrengiz’inde sadece birkaç beyitte yer vermiştir:

Bugün ol bir beg oġlı pek güzeldür / Cihān ħalķı ķulı olsa maĥaldür (205)

Varup şeyǿen lillāh idüp ŧapusında / Ķul olayın ölince  ķapusında (214)

Yaşumla olmaķ istedükçe hem-dem / Yüzüme yapuşur ol daħı her dem (75)

 

Kafiye

Eserde en çok kafiye-i mürdefe kullanılmıştır. Ondan sonra sırasıyla mücerred, mukayyed ve müesses kafiye gelmektedir.

  1. Kafiye-i Mücerrede:

Tecellį eylese bir māh-ŧalǾat

ŦulūǾ eyler hemān mihr-i maĥabbet(21)

Aĥadla Aĥmed itdi çün aġız bir

Dil-i Ahmed’de ol mįm eyledi yir(68)

Aķar bir serv-i nāzı görse yaşum

Terāzūdur meger ol śuya başum (72)

  1. Kafiye-i Mürekkebe

 

  1. Kafiye-i Mürdefe:

İlāhį Ǿāciz ü ħōr u nizārem

Giriftār-ı kemend-i zülf-i yārem (1)

Ķaçan tekbįre itsem iftitāĥı

Śalāt içinde dil gözler felāĥı (18)

Ne dil kim oldı bu resmile mersūm

Bu eşkālüŋ aŋa mefhūmı maǾlūm (26)

Maĥabbet gülşeninüŋ Ǿandelįbi

Melālet bāġınuŋ murġ-ı ġarįbi (94)

 

  1. Kafiye-i Mukayyede

Ķılıcıdur ser-efşān rezm içinde

Eli oldı zer-efşān bezm içinde (40)

Namāzile niyāzum luǾbile lehv

Düşerse yaşum eyler secde-i sehv(14)

  1.  Kafiye-i Mü’essese

Elif nāmında engüşt-i şehādet

Ki eyler ĥamd-i Ĥaķ’da istiķāmet(67)

                Vezin konusunda başarılı sayılabilecek Fakîrî’nin, kafiye konusunda aynı yeteneğe sahip olduğunu söylemek güçtür. Zira 259 beyitlik Şehrengiz’in 25 beyte yakın kısmında kafiye sorunu vardır. Eserinde farklı kafiye çeşitlerine yer veren Fakîrî, özellikle revi harfinin kelimenin son ve asıl harfi olması kuralına birçok beyitte uymamıştır. Aşağıdaki beyitlerde bu türden kafiye örneklerine rastlanmaktadır.

Örneğin bu beyitte birinci mısradaki kelimenin (Ǿālem) revi harfi “m”dir. İkinci mısrada ise revi harfinin (ĥālüm) “l” olması gerekir. Ancak şair, kafiyeyi uydurabilmek için birinci tekil şahıs iyelik ekini revi olarak almıştır:

Gözüme dar olupdur cümle Ǿālem

Ser-i zülfi gibi şūrįde-ĥālem(12)

                Aynı hata bu beyitlerde de yapılmıştır:

Namāz içre rükūǾa niyyet itsem

Yüzüm yire düşer ħacletden ol dem(17)

Śadefdür işbu şehr-i ħūb-manžar

Dür ü gevherler içinde güzeller(192)

Olupdur ġamze-i ser-tįzi neşter

Ne çāre ķanumuzı dökmek ister(225)

Aşağıdaki örneklerde ise mısraların ikisinde de revi harfleri kelimenin asıl harfi değildir:

Alup eŧrāfını sįmįn-bedenler

Bu şehre gice gündüz ħıźmet eyler(121)

Bahār olduķça her serv [ü] śanavber

Lebi ġonçe gül-i nāzük-bedenler(140)

Ŧalup deryāya her yaŋa yüzerler

Deŋiz mālikleri olmış güzeller(145)

Eserde kafiye konusunda dikkati çeken sorunlu durumlardan biri de aynı kelimelerle yapılan kafiyelerdir. Divan şiirinde aynı kafiyenin bile tekrarı (îtâ) hoş karşılanmayıp kusur olarak edilirken birebir aynı kelimelerin kullanılması daha büyük türden bir kusurdur. Şerengiz’de 10. ve 13. beyitlerde bu durumun bir örneği vardır:

Ruħ-ı dil-dāra her gün var niyāzum

Ķabūl ola mı bir demde namāzum (10)

Güzel görse yaşum başlar niyāza

Velįkin yüz yumaz bir dem namāza (13)

Hacimli bir eser olmamasına rağmen Şehrengiz’de kafiye kelimelerinin tekrar edildiği görülmektedir. Mesela eserde “leŧāfet” dört, “güzel” kelimesi ise altı defa kafiye kelimesi olarak geçmektedir:

Zenaħdānı çeh-i āb-ı leŧāfet

Ser-i zülfeyni ķullāb-ı žarāfet(162)

Yüzidür mažhar-ı mihr-i saǾādet

Sözidür gevher-i dürr-i leŧāfet (164)

                               .....

Melāĥat menbaǾı kān-ı leŧāfet

Ser-ā-ser şįven ü nāz u žarāfet(180)

Aşağıdaki beyitlerin ise hem kafiye kelimeleri birebir aynı hem de beyitlerde ciddi bir benzerlik vardır:

Nažįri yok cihānda bį-bedeldür

İgen nāzük igen şehri güzeldür (126)

Nažįri yoķ be-ġāyet bį-bedeldür

Ķıyāmet vaśladur nāzük güzeldür (211)

Bunların haricinde eserde ikvâ ve kafiye-i şâyegân gibi kafiye kusurları da vardır:

                Zihį dergeh ki deryā sāhilidür

Miyān-bendinde keştį keckülidür (120)

Biri Yūsufdurur ol şāh-ı ħubān

Olupdur mıśr-ı ĥüsn içinde sulŧān(287)

Şehrengiz-i İstanbul’da redifler önemlidir. Genellikle ek seviyesinde redif kullanan Fakîrî, kelime halindeki rediflerin bazılarına birden fazla beyitte yer vermiştir:

Aŋılur ĥüsn-i ħulķı deyr içinde

Müsellem bir güzeldür şehr içinde(183)

Oturmış gūşe-i dükkān içinde

Elif gibi yer itmiş cān içinde(186)

Aŋulduķça güzeller dehr içinde

Bu şehrengįz oķunsun şehr içinde(191)

 

Dehān-ı yārveş dil-teng olupdur

Göŋül ķānūn-ı ġamda çeng olupdur(4)

Maķām-ı ķurb-iev ednā olupdur

Muķįm-i menzil-i aǾlā olupdur(22)

Melāź u melceǿ-i kevneyn olupdur

Dürr-i Ǿadlile Ǿālem zeyn olupdur(43)

Sevādı melceǿ-i kevneyn olupdur

Beyāżı mecmaǾü’l-baĥreyn olupdur(109)

 

 

c. Muhteva Özellikleri

1. Eserin Bölümleri

Şehrengiz-i İstanbul, beş bölümden oluşmaktadır:

                Münâcât

                Der-Medh-i Pâdşâh

                Mahbûb-ı Fakîrî

                Der-Medh-i Kostantıniyye

                Der-Medh-i Kostantıniyye

Yukarıda görüleceği üzere birçok şehrengizde geçen gece ve gündüz tasvirleriyle hatimeye bu eserde yer verilmemiştir. Gece ve gündüz tasvirleri şehrengizlerin sabit bölümlerinden değildir ancak neredeyse bütün şehrengizlerde hatime bölümü vardır. Azîzî, Beyânî, Cemâlî, Hacı Derviş, Hâdî, Mesîhî, Kerîmî, Mânî, Lâmi’î, Neşâtî, Ravzî, Seyrî, Taşlıcalı Yahya, Usûlî ve Vahîd Mahtûmî gibi şehrengiz yazarları, güzellerin tasvirlerinden sonra bir anda eserlerini bitirmeyip hatimeyle şehrengizlerini sonlandırmışlardır. Câmî ise Manisa Şehrengizi’nde bu şairlerin aksine hatimeye yer vermeden eserini tamamlamıştır. Şehrengiz-i İstanbul’da da aynı durumun olduğu söylemek mümkün olmakla birlikte başka bir ihtimal daha akıllara gelmektedir ki o da Mesîhî’nin şehrengiziyle olan karışıklık sebebiyle Fakîrî’nin eserinin son bölümünün kaybolmasıdır. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu tespit etmek maalesef ki mevcut bilgilerle mümkün değildir.

Münâcât

Fakîrî, münâcâta içinde bulunduğu kötü durumu ve bunun sebebini belirten bir beyitle başlar:

İlāhį Ǿāciz ü ħor u nizārem

Giriftār-ı kemend-i zülf-i yārem

26 beyitlik bu bölümde, şehrengizlerin genel bir özelliği[29] olarak Allah’a yalvarmadan ziyade güzellere duyulan tutku ve bundan dolayı yapılamayan dinî görevler konusundaki suçluluk duygusu vardır. Şair, birini sevmeden duramadığını[30], ne zaman ki bir güzel görse gözlerinden yaşların döküldüğünü ama namaz konusunda aynı isteğin olmadığını ifade eder.[31] Onun için mihrap ve minber sevgilinin saçı ve kaşlarıdır.[32]

Der-Medh-i Pâdşâh

34 beyitlik bu bölümde dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman övülür. 47. beyte kadar padişahı öven şair, buradan sonraki 13 beyitte müsebbibü’l-esbâb fikrinden hareketle varlık âleminin temelinde Allah’ın olduğunu anlatır. Bu bölümde Kanuni’nin adının anılması eserin ona sunulduğunu gösteren önemli bir bilgidir. Fakîrî, Kanuni’yi aslî özellikleri olan yiğitlik ve adaleti ön plana çıkararak över. Ona göre Kanuni, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, cihan padişahlarının padişahıdır.[33] Saltanatının ilk yıllarından itibaren fetihlere başlayan Kanuni, birçok gayrimüslim devleti Osmanlı hâkimiyetine almış bir padişahtır. Bu nedenle olsa gerek Fakîrî, “Ķamu aǾdā-yı dįnüŋ dökdi ķanın / Aśupdur Ǿarşa tįġ-ı ħūn-feşānın” beytiyle padişahın bu yönüne dikkati çeker.

Mahbûb-ı Fakîrî

46 beyitten oluşan bölüm, kendi arasında iki kısma ayrılır. 61-69. beyitler arasında Hz. Peygamber’in övgüsü yapılır; sonraki beyitlerde ise bahar tasviriyle maksada geçilir. Şair, Hz. Peygamber’i övdükten sonra münâcât bölümünü andıran bir tarzda güzeller sebebiyle içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntüyü dile getirir. Bunun devamında çiçeklerin açtığı, bülbüllerin öttüğü bir bahar tasviri başlar.[34] Bu güzelliklere rağmen şair, feryat figan halindedir ve aşk derdiyle gönlü beladan kurtulamamaktadır. Ancak hidayet meclisinin sakisinin sunduğu kadehle gönlü ferahlayıp kendine gelir.

Bahar tasviri, güzelliklere rağmen duyulan hüzün, sonrasında içilen şarapla gelen mutluluk aslında şairin İstanbul övgüsü için girizgâh niteliğindedir. Şarap sayesinde gönül aynası parlayan şair bu haldeyken İstanbul’a gelir ve hemen akabinde İstanbul’un övgüsü başlar.

Der-Medh-i Kostantıniyye

İstanbul’un ele alındığı bu bölüm 79 beyitle kendinden önceki bölümlerin en uzunudur. Fakîrî, burada önce İstanbul’un güzelliğini (108-129. beyitler arası) sonrasında bu şehrin güzellerinin vasıflarını (130-156) anlatır; bunların devamında ise şehrin ser-âmedi saydığı güzelini tasvir eder (157-191).

Fakîrî, İstanbul’u överken fazla detaya girmez. O, daha çok genel ifadelerle şehrin göz alıcılığından bahseder:

Ne şehr ol bir Ǿarūs-ı ħūb-manžar

Serįr-i pādşāh-ı heft-kişver(108)

beytiyle başlayan bu bölümde şair, İstanbul’un etrafının surlarla çevrili olduğunu ve bu haliyle gümüş kemerli bir güzel gibi olduğunu söyler. Ona göre İstanbul’un dünyada bir eşi yoktur; halkı da son derece mutludur. İstanbul eşsiz bir şehir olmasının yanı sıra içerisinde lale yanaklı, servi boylu güzellerle doludur. Şair, güzelleri de övdükten sonra “Çü gördüm böyle her serv-i revānı / Gözüm ıśırdı bir ġonçe-dehānı” beytiyle birlikte gül yüzlü, sünbül saçlı, uzun boylu, güzellik bahçesinin en başta gelen güzeli olarak nitelediği[35] kişiyi tasvir etmeye başlar. Fakîrî, bu güzeli bütün yönleriyle uzun uzun övmesine rağmen adını ve mesleğini söylemez. Yalnız 186. beyitte[36] onu dükkân içinde oturan bir kişi olarak tasvir etmesine bakılırsa bu güzelin esnaftan bir zât olduğu düşünülebilir.

Der-Medh-i Kostantıniyye

Bu bölüm her ne kadar İstanbul’un övgüsü başlığını taşısa da aslında Şehrengiz’deki güzellerin övgüsüne geçişi haber verir. Bölümün hemen başında İstanbul bir sadefe, güzeller de sadefteki incilere benzetilir. İkinci beyit oldukça dikkat çekicidir. Çünkü Fakîrî, zamane âşıklarının bu güzelleri daha önce anlatıklarını söyleyerek muhtemelen kendisinden önce İstanbul şehrengizi yazan Kâtib[37] ve Taşlıcalı Yahya’ya[38] göndermede bulunmuştur:

Śadefdür işbu şehr-i ħūb-manžar

Dür ü gevherler içinde güzeller(192)

Velį śarrāf-ı Ǿuşşāķ-ı zamāne

Getürmiş bir ķaçın silk-i beyāna(193)

                Fakîrî, bu beyitlerden sonra beş beyit daha İstanbul’daki güzellerin özelliklerinden bahsedip güzellerin tasvirine geçer. Eserdeki 20 güzelin ilki dört beyitle geriye kalan 19’u da üç beyitle anlatılır. Bu 20 kişinin bazı özellikleri aşağıdaki tabloda görülebilir:

Beyt

İsim (Lakab)

Atası (Mesleği-Lakabı)

Meslek

4

Ahmed

Çinici

Çinici

3

Mahmud

Şihâbüddin Bey

Bey

3

Yusuf

 

 

3

Memi Şah

 

Parçacı/Kumaşçı

3

Derviş

 

 

3

Memi Şah

 

Çerçi/Hırdavatçı

3

Yusuf

 

Macuncu

3

-

Şâdi

 

3

-

 

Cerrah

3

Memi Şah

Saçlı Ahmet

 

3

 

 

 

3

Mehemmed

 

Hekim

3

Mustafa

Aydın Beyi

 

3

Memi Şah

 

 

3

Mahmud

Muallim

 

3

Ahmed

İmam

 

3

Ahmed

Hasırcı

 

3

-

Kıssahân

 

3

-

 

Attar

3

Ali Bali

 

Takkeci

 

                Tablodan anlaşılacağı üzere Fakîrî tasvir ettiği kişilerin beşi haricinde diğerlerinin adını söylemiştir. Şehrengizlerde şehrin güzelleri genellikle mesleklerinden mülhem ifadelerle tasvir edilir. İstanbul Şehrengiz’inde de bahsi geçen kişiler, meslekî terimlerden yararlanılarak övülmüştür. Örneğin tasvir edilen kişi hekimse neşter, bimar, tiryak, mecruh; attarsa fülfül, anber, nafe, misk, kafur gibi yaptıkları işi çağrıştıran kelimeler seçilmiştir.

                Sonuç

                Kanuni dönemi şairi olan Fakîrî’ye günümüzde mecmualardaki şiirler de dâhil olmak üzere beş eser isnad edilmekle birlikte tarihî kaynaklarda sadece Ta‘rifât ve Şehrengiz-i İstanbul’un adı geçmektedir. Yaptığımız incelemede diğer eserlerinden Sâkî-nâme’nin 1037/1634’te yazıldığı anlaşılmış ve eserin başka bir Fakîrî’ye ait olduğu ortaya çıkarılmıştır. Ta‘rifât ve Şehrengiz’de ortalamanın üstüne çıkıp dikkatleri çeken şair, şiirlerinde aynı başarıyı gösterememiştir. 

Çalışma neticesinde ulaştığımız en önemli sonuç Fakîrî’nin eserinin 305 değil 259 beyit olduğudur. Böylesine önemli bir durumun önceki araştırmacıların dikkatlerinden kaçmasının en önemli sebebi Mesîhî ile Fakîrî’nin üsluplarının birbirine çok benzemesidir. Anlatım tekniği, seçilen kelimeler, güzelleri değerlendirme şekilleri bakımından iki şair arasında neredeyse hiçbir fark yoktur. Mesîhî’nin bu türün hem ilk hem de en başarılı örneklerinden birini vererek kendisinden sonra gelen şairleri etkilemesinin böyle bir sonucu doğurduğunu söylemek mümkündür. 

Şehrengiz-i İstanbul, bu şehir için yazılan üçüncü şehrengizdir. Kelime kadrosu fazla geniş olmayan Fakîrî, eserde aynı ifadeleri tekrar tekrar kullanmakta bir beis görmemiştir. Pek meşhur olmayan bir şairin kaleminden çıkan eserde, şekil ve muhteva bakımından divan edebiyatı şehrengiz geleneğindeki eserlerle büyük benzerlikler vardır. İstanbul tasvir edilirken gerçekçi, tanıtıcı ifadeler yerine daha çok sanatkârane bir üslubun tercih edilmiş olması, eseri diğer şehrengizlerden bir nebze de olsa ayıran bir özellik olarak öne çıkmıştır.

 

 

 

B. Metin

Metin oluşturulurken Süleymaniye Kütüphanesi ve Mevlânâ Müzesi Abdulbaki Gölpınarlı Kütüphanesi nüshaları esas alınmıştır. Nüsha farkları gösterilirken Süleymaniye Kütüphanesi nüshası için “S”; Mevlâna Müzesi Abdulbaki Gölpınarlı Kütüphanesi nüshası için “M” kısaltmaları kullanılmıştır. Metindeki varak ve beyt numaraları Süleymaniye Kütüphanesi nüshasına göre verilmiştir.

Mesîhî’nin Edirne Şehrengizi’ne ait olan 260. beytten sonraki kısım metinden çıkarılmadan italik olarak yazılmıştır.

1b

Şehrengiz-i Faķįrį

1             İlāhį Ǿāciz ü ħor u nizārem

Giriftār-ı kemend-i zülf-i yārem

Seher źikrüm śafā-yı Ǿārıż-ı yār

Gice fikrüm hevā-yı zülf-i dil-dār

Beni bįmār idüpdür çeşm-i ħūbān

N’ola sāġar gibi dökse gözüm ķan

Dehān-ı yārveş dil teng olupdur

Göŋül ķānūn-ı ġamda çeng olupdur

5             İdelden laǾl-i leblerle göŋül źevķ

Beni mest eyleyüpdür bāde-i şevķ

Yanar başumda odlar gül gibi āh

Perįşān oldı dil sünbül gibi āh

Şarāb-ı şevķ-i dil-berlerle mestem

Śanemler fikri ile put-perestem

Birini sevmeyince rāhatum yoķ

Belā-yı hecre hergiz ŧāķatum yoķ

Göŋülde fikrüm ü[39] źikrüm güzeller

Dilümde vird-i tesbįĥüm ġazeller

10           Ruħ-ı dil-dāra her gün var niyāzum

Ķabūl ola mı bir demde namāzum

Baŋa kār eylemezken bend-i zincįr

Yider bir ķıl ŧaķup zülf-i girih-gįr

Gözüme dar olupdur cümle Ǿālem

Ser-i zülfi gibi şūrįde-ĥālem

Güzel görse yaşum başlar niyāza

Velįkin yüz yumaz bir dem namāza

Namāzile niyāzum luǾbile lehv

Düşerse yaşum eyler secde-i sehv

2a

15           Ser-ā-ser nāme-i aǾmālden[40] ebter

Günāhumdan yüzini dürdi defter

Dehānum dil döker her dem sözüme

DuǾā desti[41] urur Ǿaybum yüzüme

Namāz içre rükūǾa niyyet itsem

Yüzüm yire düşer ħacletden ol dem

Ķaçan tekbįre itsem iftitāĥı

Śalāt içinde dil gözler felāĥı

Gözüm görse ķaçan tesbįĥ çevürür

Güzeller ĥālini dilden geçürür

20           Kemān ebrūlarile zülf-i dil-ber

Olupdur göŋlüme miĥrāb u[42] minber

Tecellį eylese bir māh-ŧalǾat

ŦulūǾ eyler hemān mihr-i maĥabbet

Maķām-ı ķurb-ı ev ednā olupdur

Muķįm-i menzil-i aǾlā olupdur

Şular kim oldı bu esmāda pāmāl

Olupdur çār-yār-ı Aĥmed’e dāl

Śalātıyla selāmı bį-nihāye

Delįl eyle Muĥammed Muśŧafā’ya

25           Girü aśĥāb u[43] āline taĥiyyet

Kim anlardur muǾįn-i dįn ü[44] devlet

Ne dil kim oldı bu resmile mersūm

Bu eşkālüŋ aŋa mefhūmı maǾlūm[45]

Der-Medĥ-i Pādşāh

Penāh-ı salŧanat sulŧān-ı Ǿālem

MuǾįn-i dįn ü[46] devlet cān-ı Ǿālem

Emįr-i memleket şāh-ı velāyet

Sipeh-sālār-ı meydān-ı fütüvvet

Zihį śāĥib-ķırān u žıll-ı Yezdān

Şehenşāh-ı cihān Sulŧān Süleymān

30           Penāh-ı maǾdelet pįrāye-i dįn

Şeh-i gerdūn sulŧān-ı selāŧįn

2b

Süleymān-menzilet Cemşįd-şevket

Nerįmān-heyǿet ü Rüstem-śalābet

Felek-rifǾat hümā-ŧalǾat civān-baħt[47]

Semend-i rifǾatine çerħ meydān

Güneş bir ŧōb-ı zerrįn tįġı çevgān

Livā-yı rifǾati çıķdı semāya

Śadā-yı Ǿadli irdi her araya

35           Külāh-ı Ǿizz ü devlet tācı anuŋ

Serįr-i salŧanat miǾrācı anuŋ

Çü berķ-ı ŧįġı anuŋ ola raħşān[48]

Döker ol ķorķudan çeşm-i şafaķ ķan

Ķılıcı ķırdı aǾdā-yı kesānı

Zamānuŋ oldurur śāĥib-ķırānı

Revān olduķça ŧįg-ı ābdārı

Çalar yire Ǿadū-yı ħāksārı

Ķamu aǾdā-yı dįnüŋ dökdi ķanın

Aśupdur Ǿarşa tįġ-ı ħūn-feşānın

40           Ķılıcıdur ser-efşān rezm içinde

Eli oldı zer-efşān bezm içinde

İder đarbile ħalķı bend-i fermān

Olupdur sikkesi mühr-i Süleymān

Ŧılısm-ı tįġı aldı Mıśr u Şām’ı

Musaħħardur aŋa dünyā tamāmı

Melāź u melceǿ-i kevneyn olupdur

Dürr-i Ǿadlile Ǿālem zeyn olupdur

Ķılıcı bir yalıŋ[49] yüzlü güzel ħūb

Oķı bir laǾl-i leb perçemlü maĥbūb

45           Niçün baş egmeye tįġına aǾdā

Ne içün tįrine cān virmeye yā

Anuŋ emrine her bir māh-peyker

Baş egdi nitekim ebrū-yı dil-ber

Deminde görmedi bir kimsene zūr

Meger kim Ǿaśr elinden nįle engūr

3a

Dem-ā-dem heyǿet-i nergis ider āh

Çenār el ķaldurup dir Allāh Allāh

Mesįĥ itdi tevekkül çün Ħudā’ya

Kemend-i āhile çıķdı semāya

50           Kelįm’e irdi çünkim fiǾl-i Yezdān

ǾAśā-yı āh elinde oldı ŝuǾbān

Delįl-i şeş cihetdür ey göŋül rāh

Ŧarįķ-ı Ǿaşķ içinde olma gümrāh

Bu eşkālüŋ ķamu mersūmı Ĥaķ’dur

CemįǾ-i mümkināta mā-śadaķdur

Nažar ķılsaŋ binā-yı kāyināta

Ķulaķ dutsaŋ śadā-yı mümkināta

Dilinde her birinüŋ źikri Allāh

Dilinde ekŝerinüŋ fikri Allāh

55           Yaratdı çünki kāf-ı kāyinātı

Aŋa žamm itdi nūn-ı mümkinātı

Yaradıldı bu terkįbile Ǿālem

Žuhūra geldi pes ervāĥ-ı ādem

Kimini itdi mülk-i ĥüsne sulŧān

Kimini ķıldı aŋa bend-i fermān

Kimini ĥüsnle itdi mihr-i Ǿālem

Kimini zerre-i nā-çįzden kem

Kimini mülk-i cemāle şeh itdi

Kimini bende-i dergāh itdi

60           Bu iki ĥarfle ħalķ oldı herkes

Zihį ĥikmet teǾalā vü takaddes

Zihį baħt-ı Ǿulüvv-i şān-ı aǾžam

Zihį ķudret zihį sulŧān-ı aǾžam

Maĥbūb-ı Faķįrį

Gelüŋ medĥ idelüm bir şehryārı

Ki oldur mülk-i dįnüŋ tācdārı

Çü medĥ-i Ĥaķ’da olduŋ böyle gūyā

Anı ĥamd it k’odur maĥmūd-ı eşyā

3b

Ki bu ĥamd üstine açan dehānı

Bilür ol mefħar-ı kevn ü mekānı

65           Çekenler vaĥdet içre erbaǾįni

Śadefveş buldı ol dürr-i yetįmi

                Ser-i ŧālible maŧlūbı śafāya

Şu kim žamm itdi irdi reh-nümāya

Elif nāmında engüşt-i şehādet

Ki eyler ĥamd-i Ĥaķ’da istiķāmet

Aĥadla Aĥmed itdi çün aġız bir

Dil-i Ahmed’de ol mįm eyledi yir

Çü Ǿunśur resmine dāl oldı bu dāl

Muĥammed ayaġına oldı ħalħāl

70           Urulduķda başına tāc-ı levlāk[50]

Aŋa fetĥ oldı sırr-ı mā Ǿarafnāk[51]

                Ne yirde kim görem bir ŧabǾ-ı māǿil

Gözümüŋ yaşı olur anda sāǿil

Aķar bir serv-i nāzı görse yaşum

Terāzūdur meger ol śuya başum

Ķara baħtumla vardur bir belāsı

Ki dükenmez gözümüŋ mā-cerāsı

Dem-ā-dem cūş idüp cünbişler eyler

Gözüm ķana ber-ā-ber işler eyler

75           Yaşumla olmaķ istedükçe hem-dem

Yüzüme yapuşur ol daħı her dem

                Günāhum aŋup aġlarsam yiridür

Ki bu gözüm yaşı ŧaġlar eridür

Yetįm-i eşk-i çeşmüm ter düşerdi

Ki ħāke laǾlile gevher düşerdi

Bu yolda rızķını ŧaşdan çıķardı

Faķįrį’yi daħı başdan çıķardı

Ne diyem kim anuŋ aĥvāli çoķdur

Deliķanludur illā āli çoķdur

80           Ġarįbüŋ senden özge yoķ penāhı

Benüm nemdür gözüm yaşı İlāhį

4a

                Meger bir dem olup eyyām-ı nevrūz

Cihānuŋ ŧāliǾi olmışdı pįrūz

Yolın āb-ı revān pāk itmişidi

Yaķasın ġonçeler çāk itmişidi

Ayaġ üzre ŧurup serv-i gül-endām

Ele zerrįn ķadeĥ almışıdı ĥām

Açup güller bu bezme[52] cān ķulaġın

Ele[53] almışıdı lāle ayāġın

85           Ķurup durdı semen gül ile meclis

Ki çįn bezminde mest olmışdı nergis

                Terāne eyleyüp ķumrį vü bülbül

Perįşān-ĥālidi Ǿaşķıla sünbül

Ele sūsen alup çįnį ķabaġın

Cihān u[54] cānuŋ urmışdı ferāġın

Benefşe şevķile gelmişdi vecde

İderdi güller ayaġına secde

Ķılurdı yāsemen Ĥaķķ’a münācāt

Çaġırup dirdi fi’t-teǿħįr[55] āfāt[56]

90           Çemenler ķayd-ı śubĥ düşüp kenāra

Śular cedvel çekerdi sebzezāra

                Gül-i nesrįn altun ĥakk ezerdi

Çemen evrāķına şemse yazardı

Cihān bāġı olup gül gibi ħurrem

Ser-ā-ser sebze-pūş olmışdı Ǿālem

Velį ben derdmend ü zār u ġamgįn

Ġarįb [ü] Ǿāşıķ u bį-śabr u miskįn

Velehu Eyżan

Maĥabbet gülşeninüŋ Ǿandelįbi

Melālet bāġınuŋ murġ-ı ġarįbi

95           Ķılup bülbül gibi feryād u efġān

İderdüm ġonçeveş[57] çāk-i girįbān

                Açılmamışdı ġamdan ġonçe-i dil[58]

4b

Vücūdum bāġı olmışıdı gül gül

Perįşān-ĥāl idüm mānend-i sünbül

Dilüm ķurtulmayup bāġ-ı belādan

Tenüm pür-zaħm idi ħār-ı cefādan

Yüzüm nergis gibi zerd olmışıdı

Yidügüm içdügüm derd olmışıdı

100         Baŋa mesken olup ħumħāne-i Ǿışķ

Olupdur bu göŋül mestāne-i Ǿışķ

                Bu ĥayrānlıķda dil iderken efkār

Hemān-dem göŋlüme keşf oldı esrār

Meger kim sāķį-i bezm-i hidāyet

Śunup bir curǾa-i cām-ı maĥabbet

Didi nūş it bu cām-ı ħoş-güvārı

Dilerseŋ idesüŋ[59] defǾ-i ħumārı

Çün anuŋ ķaŧresin nūş itdi göŋlüm

Şarāb-ı şevķıla cūş itdi göŋlüm

105         Kudūretden olup ķalbüm muśaffā

Göŋül āyįnesi oldı mücellā

                Bu keyfiyyetle girdüm şehr içine

Leŧāfetde bu beŋzer şehr-i Çįn’e

Ħuśūśan kim ola şehr-i Sitanbūl

Ķamu dillerde vü illerde maķbūl

Der-Medĥ-i Ķosŧanŧıniyye

Ne şehr ol bir Ǿarūs-ı ħūb-manžar

Serįr-i pādşāh-ı heft-kişver

Sevādı melceǿ-i kevneyn olupdur

Beyāżı mecmaǾü’l-baĥreyn olupdur

110         Müdevver sūrla bu şehr-i şāhį

İĥāŧa eyleyüpdür cümle māhı

                Felek yāħūd perįler daǾvetine

Çeküpdür dāyire levĥ-i zemįne

Ya bir sįmįn kemerlü dil-rübādur

Ki ħalķ-ı Ǿālem aŋa mübtelādur

5a

Ya bir maĥbūbdur bu şehr-i zįbā

K’ayaġına sürer yüzüni deryā

Ya sāķ-ı Ǿarşa deryā ŧaķdı ħalħāl[60]

Ya murġ-ı devlete bir sįm-gūn bāl

115         Yaħūd bir ħalķadur ŧaķdı zamāne

ǾArūs-ı gerden ü gūş-ı cihāna

                Nažįri yoķ güzellikde bu şehrüŋ

Girüpdür göŋline berrile baĥruŋ

Bu vażǾı götürür bunuŋ hevāsı

Meger taħt-ı Süleymān’dur bināsı

Bu şehrüŋ Rūĥ-ı ķudsį görse sūrın

Bulurdı Beyt-i maǾmūrın ķuśūrın

Çü sūrını bu şehrüŋ itdi seyrān

Açup aġzın ķapular ķaldı ĥayrān

120         Zihį dergeh ki deryā  sāĥilidür[61]

Miyān-bendinde keştį keckülidür

                Alup eŧrāfını sįmįn-bedenler

Bu şehre gice gündüz ħıźmet eyler  

Temāşā eyleseŋ her burc u[62] bārū

Açupdur cennetüŋ ķaśrına ķapu

Dönüpdür her kemer anda hilāle

Ki olmış ŧāķ-i gerdūna ĥavāle

İrem bāġı gibi her beyti maǾmūr

Nesįm-i ħulķı ile ħalķ mesrūr

125         Temāşā eyleyen bu şehr içini[63]

Śanur kim Rūm’a gelmiş şehr-i Çįn’i

                Nažįri yok cihānda bį-bedeldür

İgen nāzük igen şehrį güzeldür

Derūnı ehl-i diller menbaǾıdur

Śafā kānı žarāfet mecmaǾıdur

Cihān mülkinden idenler ferāġı

Ķalata’ya[64] götürürler ayaġı

Açılmış gülsitānı gūne gūne

İrem gülzārına olmış nümūne

5b

130         Pür olmış her ŧarafda lāle-ħadler

Śalınur gūşe gūşe serv-ķadler

                Kimi bülbül gibi eyler tekellüm

Kimisi ġonçeveş eyler tebessüm

Kimisi servveş olmış ħırāmān

Gül üzre sünbülin itmiş perįşān

Kimisi serv-i nāz olmış śalınur

Kimisi ser-firāz olmış śalınur[65]

Kimisi burc-ı ĥüsnüŋ māhı olmış

Kimi iķlįm-i ĥüsnüŋ şāhı olmış

135         Kimi dil mülkini yaġmaya virmiş

Kimi Ǿāşıķları sevdāya virmiş

                Kiminüŋ zülfi śalmış mihre sāye

Kiminüŋ ŧurresi bend itmiş aya

Kimi Ǿayyār u kimi fitne-engįz

Kiminüŋ ŧurre-i zülfi dil-āvįz

Kiminüŋ lebleri ǾĮsā-yı ŝānį

Ħaŧ-ı Mūsā’ya oķur len terānį[66]

Kiminüŋ devri irmiş inķırāżā

Çıkarmış nüsħa-i ĥüsnin beyāża

140         Bahār olduķça her serv [ü] śanavber

Lebi ġonçe gül-i nāzük-bedenler

Velehu eyżan

                Çıķup Eyyūbįler seyrān iderler

Varup Ǿāşıķların ĥayrān iderler

                Binince keştįye bir māh-peyker

Ķırān eyler hilāle mihr-i enver

İderler nāzla geh seyr-i śaĥrā

Ķılurlar gül gibi geh Ǿazm-i deryā

Girürler gül gibi āb-ı revāna

Olup cān cāna vü göŋlek yabana

145         Ŧalup deryāya her yaŋa yüzerler

Deŋiz mālikleri olmış güzeller

6a

                Nažar ķılsaŋ śuda her māh-tāba

Güneşdür gūyiyā girmiş seĥāba

ǾAraķla her semenber olsa tezyįn

Düşer śan burc-ı Ay’a Ǿaks-i pervįn

Güzeller zülfi[67] açdıķça girihler

Giyer[68] ol ķorħudan māhį zirihler

Girüp deryāya her bir laǾl-i ħandān

Śu üzre naķş eyler śūret-i cān

150         Śoyunup girse dil-berler bu śuya

Dil almaġa girürler śan puśuya

                Śanasın her biri śuda şekerdür

Veyāħūd külçe külçe sįm ü zerdür

Veyāħūd mihr-i enver śuya düşmiş

Ki andan burc-ı ābį śuya düşmiş

Nice deryā bu bir rind-i cihāndur

Nesi var ise bugün der-miyāndur

Girüp ķoynına her laǾl-i güher-pūş

Semen-sįmāları eyler der-āġūş

155         Zihį devlet girüp her bir günehkār

Bu cennet içre eyler seyr-i dįdār

                Ķıyāmet dil-rübālarla ser-ā-ser

Leb-i deryā olupdur yevm-i maĥşer

Velehu eyżan

                Çü gördüm böyle her serv-i revānı

Gözüm ıśırdı bir ġonçe-dehānı

Yüzi gül śaçları sünbül sehį-ķad

Bugün gülzār-ı ĥüsn içre ser-āmed

Žarāfet bāġınuŋ serv-i revānı

Melāĥat bezminüŋ şekker-feşānı

160         Güzeller serveri sulŧān-ı Ǿālem

Bugün ser-defter-i sulŧān-ı Ǿālem

                Cebįni maŧlaǾ-ı nūr-ı İlāhį

İşigi ehl-i diller secde-gāhı

6b

                Zenaħdānı çeh-i āb-ı leŧāfet

Ser-i zülfeyni ķullāb-ı žarāfet

Cemāli burc-ı ĥüsne mihr-i enver

Kemāl-i luŧfile rūĥ[ı] muśavver

Yüzidür mažhar-ı mihr-i saǾādet

Sözidür gevher-i dürr-i leŧāfet

165         Güneş yüzinde bir źerre dehānı

Görünmez ķıl ķadar mūy-ı miyānı

                Dür-i dendānla ol laǾl-i ħandān

İdüpdür zerde ol pervįn pinhān

                Güneş dirdüm ger olsa gözi ķaşı

Ķamer dirdüm eger gelse tırāşı

Ser-i zülfini śalmış mihre sāye

Siyeh kākülleri bend olmış aya

Olup mihr üzre zülfi sāye-güster[69]

Śaçılmamış daħı kāfūra Ǿanber

170         Perįşān-ĥāl olup gül üzre sünbül

Bezenmiş levĥa-i kāfūra fülfül

                İdinmiş ħāl [ü] zülfin dāne vü dām

Göŋüller murġın itmiş kendüye rām

                Ser-i mūdur dehānı teng anuŋ

Vefā bāġı ruħ-ı gül-rengi[70] anuŋ

Cebįn ü ħaddidür nūrun Ǿalā nūr

O sįmįn gerdenidür şemǾ-i kāfūr

Güzellik ĥükmini itmege icrā

Çekilmiş bir berāta iki ŧuġrā

175         Nedür ol ķadd ü çeşm ü zülfle fem

Muśavver olmış anda naķş-ı Ǿālem

                Cemāl üstinde zülfi cįme beŋzer

Dehānı şems içinde mįme beŋzer

                Çekilmiş levĥa-i ĥüsninde bir med

Dü-nįm itmiş mehi engüşt-i Aĥmed

Yüzi üstinde ķaşı rā-i raĥmet

Ķaşı altında zülfi dāl-i devlet

7a

Elif altında aġzı mįm-i emdür

Lebinde zülfi dāyim[71] cām-ı Cem’dür

180         Melāĥat menbaǾı kān-ı leŧāfet

Ser-ā-ser şįven ü nāz u žarāfet

                Eger evśāfını taķdįr ķılsam

Anuŋ biŋde birin taĥrįr ķılsam

                Ser-ā-ser śıġmayup levĥ-i cihāna

Anuŋ biŋde biri gelmez beyāna

Aŋılur ĥüsn-i ħulķı deyr içinde

Müsellem bir güzeldür şehr içinde

Çü vaśf itdük anuŋ cism-i laŧįfin

Śorarlarsa eger ism-i şerįfin

185         Çekenler vaĥdet içre erbaǾįni

Bilürler şübhesüz ol nāzenįni

Velehu eyżan

                Oturmış gūşe-i dükkān içinde

Elif gibi yer itmiş cān içinde

                Beni ķul itdi çün ol serv-i āzād

Anuŋ şevķıyla ķıldum söz bünyād

İlāhį Ǿömrini pāyende eyle

Fürūġ-ı ĥüsnini tābende eyle

Be-ĥaķķ-ı ĥażret-i Maĥmūd u Aĥmed

Güzeller içre ķıl anı ser-āmed

190         Çü sevdürdi baŋa ol yüzi māhı

Ümįźüm budurur senden İlāhį

                Aŋulduķça güzeller dehr içinde

Bu şehrengįz oķunsun şehr içinde

Der-Medĥ-i Ķosŧanŧınıyye

                Śadefdür işbu şehr-i ħūb-manžar

Dür ü gevherler[72] içinde güzeller

Velį śarrāf-ı Ǿuşşāķ-ı zamāne

Getürmiş bir ķaçın silk-i beyāna

7b

Ki taǾrįfinde ķāśır Ǿaķl-ı insān

Nažįrin görmemiş śarrāf-ı devrān

195         MeǾānį dürleriyle bu mežāhir

Olupdur gūyiyā silk-i cevāhir

                Güherler neŝr idüp śarrāfı dehrüŋ

Getürmiş nažma bir bir işbu şehrüŋ

                Perį-peyker melek-manžarlarından

Sehį-ķad lāle-ĥad dil-berlerinden

Ki her birisi anuŋ ĥırz-ı cāndur

Dilümde rūz u[73] şeb vird-i zebāndur

Aĥmed Çįnįci-zāde

Birisi çįnicidür ismi Aĥmed

Olupdur çįni zülfiveş ser-āmed

200         Ruħ u[74] zülfini virmem Rūm u[75] Çįn’e

Nažįri gelmemişdür Rūm u[76] Çįn’e

                Olupdur Çįn ü Māçin içre meşhūr

Ķulıdur ol şehüŋ ĥāķān u[77] faġfūr

                Odur ser-defter-i ħūbān-ı Ǿālem

Güzeller serveri sulŧān-ı Ǿālem

Maĥmūd Beg-zāde

Biri bir kān-ı luŧf u menbaǾ-ı cūd

Şihābü’d-dįn[78] Beg oġlı ismi Maĥmūd

Şihāb-ı fitnedür şemşįri[79] anuŋ

Geçüpdür cānımuza tįri anuŋ

205         Bugün ol bir beg oġlı pek[80] güzeldür

Cihān ħalķı ķulı olsa maĥaldür

Yūsuf Bālį

                Biri bir meh-liķādur ismi Yūsuf

Çeker YaǾķūb-ı dil[81] andan teǿessüf

                ǾAzįz-i mıśr-ı ĥüsn olmış o āfet

TeǾāla’llāh zihį ĥüsn ü leŧāfet

8a

Didüm kūyuŋda dursam n’ola bir an

Didi ķo bizi var ol mıśra sulŧān

Memi Şāh

Birisi pārecilerde Memi Şāh

Śalar Ǿāşıķlarını yaraya āh

210         Śatar şįve metāǾın ol ķıyāmet

Bozar endāzeyi her dem ol āfet

                Nažįri yoķ be-ġāyet bį-bedeldür

Ķıyāmet vaśladur nāzük güzeldür

Dervįş Baba-zāde

                Birisi Baba-zāde adı Dervįş

Urupdur cānumuza ġamzesi nįş

Didüm Dervįş kim raĥm eyle ey şāh

Didi dervįşseŋ var efteĥu’llāh

Varup şeyǿen lillāh idüp ŧapusında[82]

Ķul olayın ölince  ķapusında

Memi Şāh

215         Biri ħurde-furūş oġlı Memi Şāh

Baŋa çoķ ħurde geçer ol güzel āh

                Çün anuŋ dür dişin vaśf eyledüm ben

Didi kim ŧınma ŧuyduŋ ħurdeyi sen

                Lebin śordum çü Ǿaķl-ı ħurde-bįne

Eyitdi bilmezin anı kemįne

MaǾcūncı Yūsuf

Biri maǾcūncı Yūsuf āfet-i cān

Bizi esrār-ı ĥüsni itdi ĥayrān

Ne keyfiyyetle dil śorsun dehānın

Ķoyupdur ĥoķķaya Ǿuşşāk cānın

220         Olalı laǾl-i yāķūt[ı] müferriĥ

Olur her cevherüŋ ķūtı müferriĥ

8b

Der-Medĥ-i Şādį-zāde

                Birisi Şādi-zāde ol sehį-ķad

Olupdur mülk-i ĥüsn içre ser-āmed

                Ayaġı ŧopraġıdur tāc-ı devlet

Güzeller pādşāhıdur ol āfet

Bugün ser-defter-i ħubān oldur

Güzellik taħtına sulŧān oldur

Der-Medĥ-i Cerrāĥ-zāde

Biri Cerrāĥ-zāde ol cefā-kār

Ten-i mecrūĥumı itdi dil-efgār

225         Olupdur ġamze-i ser-tįzi neşter

Ne çāre ķanumuzı dökmek ister

                Beni çün çeşm-i mesti itdi bįmār

Niçün ķılmaz lebi derdüme tįmār

Der-Medĥ-i Śaçlu-zāde

                Birisi Śaçlu Aĥmed oġlı ol māh

Güzeller şāhıdur ismi Memi Şāh

Nice vaśf idem ol ġonçe-dehānı

Bugün diķķatde ķıl yarar miyānı

Belini ķıl ilen iden rivāyet

Meger kim żaǾfına eyler işāret

Der-Medĥ-i MiǾmār-zāde

230         Biri miǾmār-zāde şūħ u Ǿayyār

Yaķar dil ħānesini ol cefā-kār

                O žālim tįşe-i cevrile feryād

Cefā resmin ider her laĥža bünyād

                Serāy-ı ĥüsnini miǾmār-ı ķudret

Bu vechile ne resme itdi zįnet

Der-Medĥ-i Ĥekįm-zāde

9a

Birisidür ĥekįm oġlı Mehemmed

Olupdur ķaşları gibi ser-āmed

Ne ġam ger mār-ı zülfi olsa ejder

Leb-i laǾlidurur tiryāk-i ekber

235         Baŋa śor leblerinüŋ ĥikmetini

K’içüpdür ħaste göŋlüm şerbetini

Beg-zāde

                Biri Aydın Beg oġlı Muśŧafā’dur

Cemāli maŧlaǾ-ı nūr-ı Ħudā’dur

                Bugün Aydın ili mülk [ü] ķurāsı

Ruħ u zülfinüŋ olmış mübtelāsı

Gelüp ol maŧla-ı mihr-i cihān-bįn

Ķara baħtuma didi gözüŋ aydın

Memi Şāh

Birisinüŋ daħı ismi Memi Şāh

Okurmış Fātiĥa elhamdüli’llāh

240         Yüzin Ǿarż eylese ol māh-pāre

Olurdı şevķıla muśĥaf se pāre

                Görüp iħlāśla mektebde anı

Oķurdum sūre-i sebǾa’l-meŝāni

Maĥmūd MuǾallim-zāde

                Birisidür muǾallim oġlı Maĥmūd

Bize Ǿizz-i viśāli[83] olsa maķśūd

Yüzi Đavǿdur cebįni metn-i Miśbāĥ

Ĥavāşį ħaŧŧı eyler anı įżāĥ

Cefā dersi olupdur iftitāĥı

Ġamından bulmadum bir dem ferāĥı

Aĥmed İmām-zāde

245         İmām oġlı birisi nāmı Aĥmed

Yüzidür pertev-i nūr-ı Muĥammed

9b

                Ķaçan kim Ǿaşr oķur ol yüzi muśĥaf

Durur Ǿāşıķları ķarşuda śaf śaf

                Olupdur kürsį aŋa Ǿarş-ı aǾlā

Zihį devlet ki virmiş Ĥaķ TeǾalā

Aĥmed Ĥaśırcı-zāde

Ĥaśırcı başı oġlı biri Aĥmed

Ķıyāmet dil-rübādur ol sehį-ķad

Görüp sįnemde naķş-ı būriyāyı

Didi var śatma bize bu riyāyı

250         Belüm çeng oldı ķānūn-ı sitemden

O žālim beŋzümi sāz itdi ġamdan

Ķıśśa-ħˇān-zāde

                Birisi ķıśśa-ħˇān oġlıdur ol cān

Melek-śūret perįdür adı insān

                Hele biz görmedük baĥrile berde

Bu insāniyyeti nevǾ-i beşerde

İdersem ķıśśa-i ĥüsnin rivāyet

Ser-i zülfi gibi uzar ĥikāyet

Der-Maĥalle-i ǾAŧŧār

Biri Ǿaŧŧārlarda bir semenber

Beŋi fülfüldür anuŋ zülfi Ǿanber

255         Bize çok bend ider ol zülfi pür-çįn

Ne ķanlar yudar andan nāfe miskįn

                N’ola dükkānı içi olsa pür-nūr

O sįmįn gerdenidür şemǾ-i kāfūr

ǾAlį Bālį

                Birisi taķyecilerde ǾAlį’dür

Ne kim emr eylese sözüm belįdür

Elinde źü’l-feķār ola mı śındı

Güzeller Ǿaskeri ol şāha śındı

10a

Anuŋ bir ignesini eylemiş cer

Ki İdrįs’e vire ǾĮsā peyem-ber

Śarrāf-zāde[84]

260          Biri Śarrāf-zādedür güher-pāş

Ki olmış göŋli anuŋ ķıymetį ŧaş

                Murādı ger zer ise yüzüm üzre

Dür ü gevher dilerse gözüm üzre

CaǾfer Seyyid-zāde

                Birisi Seyyid oġlı adı CaǾfer

Ruħ-ı rengįnile āl-i peyem-ber

Śaçı olmazısa seyyidlige dāl

Yaŋaġıdur ki şāhid olduġına āl

Bugün güzellerüŋ oldur emįri

Yaraşur cān u dil olsa esįri

Neslį

265          Biri yaşıl melek ĥüsn aŋa muħtaś

Ķomuş Neslį diyü kendüye maħlaś

                Bileydi olduġın bu nesli ĥāsıl

Ķılurdı Ādem’e secde ǾAzāzil

NiǾmet Semerci-zāde

                Biri de şol semerci oġlı NiǾmet

Aŋa lāyıķ mıdur andan o śanǾat

O yalıŋ yüzlü her kime ki baķdı

Ķarār u śabr raħtın oda yaķdı

Hürmüz Bālį[85]

Birisi müzdür ebrūsı meh-i nev

Lebi Nūşįnrevān’dur kendü Ħusrev

270          Bizi çün kūh-ı ġamda itdi Ferhād

Ya niçün eylemez şįrįn lebi dād

10b

Berber

                Birisi sįm sāǾid ħūb berber

K’aŋa eskilenür yeŋiçeriler

                Bizümle daħı gerçi kim bilişdür

Velį yanınca śalınan ķayışdur

Ħalįl

Birisi de Ħalįl ol āfet-i cān

Göŋüller idinür her gice mihmān

Ne siĥr itmiş yüzinde zülf-i serkeş

Ki aŋa gülşen olmış śaĥn-ı āteş

Ĥayder

275          Biri bir dil-rübādur adı Ĥayder

Ruħı cennet lebi sāķi-i kevŝer[86]

                Çü çekmiş ġamzesinüŋ źü’l-feķārın

İki itmiş gözinüŋ źü’l-ħumārın

Ķuyruķlu Yılduz

                Biri Ķuyruķlu Yılduz ol ķamerveş

Urur her gice yir yir göge āteş

Daħı ŧoġmadın ol ħurşįd-pāye

Ya ŧoġ ya işte ŧoġdum dirdi aya

Ħıżr

Biri Ħıżr ol ki yoķdur aŋa ŝānį

Ŧudaġı olmış āb-ı zindegānį

280          Şu kim anuŋıla ŧatlu dirilür

İlün cānı acıduġın ne bilür

ǾĮsā Bālį

                Biri bir māh-rūdur adı ǾĮsā

İdinmiş āsmān-ı cismi[87] meǿvā 

11a

                Lebiyle ölü dirildür o fettān

İşiden anı nice virmesün cān

Ebrį-i Ķazzāz

Biri Ebrįdür ol ķazzāz-ı ŧannāz

Bizi eyler çāk dāyim idüp nāz

Başum dügme tenüm ibrįşüm itdi

ǾAceb baŋa ol itdügin kim itdi

ǾAlį Şāh

285          Birisi şol şeh-i Ǿālem ǾAlį Şāh

Ki yanınca çekilür leşker-i āh

                Ne güzel pādşeh olur be hey yār

Ki olmış ġamzeler aŋa silaĥdār

Yūsuf Bālį

                Biri Yūsufdurur ol şāh-ı ħubān

Olupdur mıśr-ı ĥüsn içinde sulŧān

Görür kūyında anuŋ ŧutduġum yurt

Didi yir Yūsuf’ı öŋ śoŋra bu ķurt

Meĥemmed

Meĥemmed’dür biri ibn-i ǾAbācı

Ayaġı tozı ĥalķuŋ başı tācı

290          Güneş Ǿāşıķ olup her śubĥ ol aya

Girür dervįş gibi aķça Ǿabāya

Maĥmūd

                Biri ĥāfıždur olmış adı Maĥmūd

Ħudā virmiş aŋa elĥān-ı Dāvūd

                Yüzi muśĥaf gibi olmış muŧahhar

ǾAceb mi başına and içe iller

Dįger Maĥmūd

11b

Birisi şol imām oġlı Meĥemmed

Ķaşı miĥrābdur Ǿuşşāķa maǾbed

Yüzi çün secdegāh olmış enāma

Bugünden biz daħı uyduķ imāma

Ĥasan Bālį

295          Vefā Ǿilminden aślā ĥarf bilmez

Cefā Ǿilmin ser-ā-ser ezber itmiş

                Biri Ǿaŧŧārlar içre Ĥasan’dur

Ki enfāsı anuŋ misk-i Ħoten’dür

                Aķıdup ķanlı yaşumı yaķamdan

Pür iderin dükānını baķımdan

Sefer

Keçecilerde birisi Sefer’dür

İder inśāf o kim śāĥib-nažardur

Aŋa söz itmesün kimse puśudan

Keçesini çıķarur çün o śudan

Muśŧafā Ŧuzcı-zāde

300          Birisi ŧuzcı oġlı Muśŧafācuk

Ŧuz etmek bilmeyici bį-vefācuk

                Ħudā ķılmış anı kān-ı melāĥat

Ki açmış ĥüsni dükkān-ı melāĥat

ǾAlį Ķayśarlı-zāde

                ǾAlį’dür birisi Ķayśarlı-zāde

Gözi Ǿuşşāķile her dem ġazāda

Dürüp ķaşını ħışm itse o dil-ber

Yıķılur ŧāķ-ı Kisrā ķaśr-ı Ķayśar

ǾAbdį Bālį

Biri ǾAbdį ki ol serv-i bülendi

Gören dir yarıcuŋ Allāh efendi

305          Ķul olayın olup emrine münķād

Şu ķavlile ki hįç itmeye āzād

12a

Vālācı-zāde[88]

                Çıķardur ħalķa tesbįĥ ü Ǿaśāsın

Hemān kendü rıżāsıyla aśāsın

 

 

 

 

Kaynakça

Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ ve Müzilü’l-İlbâs Amme İştehara Mine’l-Ehâdîsi ala el-sineti’n-Nâs, Cilt: 2, Mektebetü’l-Kudsî, Dımeşk 2001.

Agah Sırrı Levend, Türk Edebiyatında Şehr-engizler ve Şehr-engizlerde İstanbul, İstanbul Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1957.

Âşık Çelebi, Meşâ‘irü’ş-Şu‘arâ, (Haz. Filiz Kılıç), İstanbul Araştırmaları Enstitüsü,  C. 3, İstanbul 2010.

Beyânî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ, (Haz. Aysun Sungurhan-Eyduran), Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Eserleri, Ankara 2008.

Edith Gülçin Ambros, “An Ottoman Latîfe of the 16th Century”, The Journal of Ottoman Studies, XI, 1991.

Edith Gülçin Ambros, “An Ottoman Latîfe of the 16th Century”, The Journal of Ottoman Studies, XI, 1991.

Haluk İpekten, Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, 11. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul 2009.

Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ, (Haz. Aysun Sungurhan-Eyduran), Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Eserleri, Ankara 2009.

Hasan Kaya, “Kâtib Davud’un İstanbul ve Vize Şehrengizi”, Turkish StudiesInternational Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume: 10/12 Summer 2015, ss. 631-686.

Kâmil Ali Gıynaş, Pervâne Bey Mecmuası, Akademik Kitaplar, İstanbul 2014.

Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ, (Haz. Rıdvan Canım), Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, Ankara 2000.

M. Fatih Köksal, Mecma‘u’n-Nezâ’ir (İnceleme-Tenkitli Metin), Kültür ve Turizm Bakanlığı e-Kitapları.

Mehmed Çavuşoğlu, “Taşlıcalı Dukakin-zâde Yahya Bey’in İstanbul Şehrengîzi”, İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C.: XVII, Ağustos 1969, ss. 73-108.

Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, (Haz. Nuri Akbayar), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, C. 2, İstanbul 2006.

Mehmet Yılmaz, Kültürümüzde Ayet ve Hadisler, Kesit Yayınları,İstanbul 2013.

Metin Akkuş, “Şehrengiz”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah Yayınları, C.: 8, İstanbul 1998.

Mine Mengi, Mesîhî Dîvânı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1995.

Muhammed Aruçi, “Kalkandelen”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 24, İstanbul 1996.

Mustafa İsen, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüsek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara 1994.

 

 

 

               

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


[1] Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ, (Haz. Rıdvan Canım), Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, Ankara 2000, s. 440.

[2] Âşık Çelebi, Meşâ‘irü’ş-Şu‘arâ, (Haz. Filiz Kılıç), İstanbul Araştırmaları Enstitüsü,  C. 3, İstanbul 2010, s. 1213.

[3] Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ, (Haz. Aysun Sungurhan-Eyduran), Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Eserleri, Ankara 2009, s. 180.

[4] Beyânî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ, (Haz. Aysun Sungurhan-Eyduran), Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Eserleri, Ankara 2008, s. 151.

[5] 14. asrın sonunda Osmanlı hâkimiyetine giren bu şehir, günümüzde Makedonya’nın önemli tarih merkezlerinden biridir. Daha geniş bilgi için bakınız: Muhammed Aruçi, “Kalkandelen”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 24, İstanbul 1996, s. 262.

[6] Mehmet Fatih Köksal, “Fakîrî”, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Madde Yazım Tarihi: 24.11.2013. (http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/index.php?sayfa=detay&detay=1019 En son erişim: 26.07.2016)

[7] Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, (Haz. Nuri Akbayar), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, C. 2, İstanbul 2006, s. 509.

[8] Âşık Çelebi, a.g.e., s. 1213.

[9] Mustafa İsen, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüsek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara 1994, s. 182.

[10] Hasan Çelebi, a.g.e., s. 180.

[11] Mehmed Süreyya, a.g.e., s. 509.

[12] Süleymaniye Ktp. Hacı Ahmed Paşa 279-002, vr.: 12b

[13] Süleymaniye Ktp. Hacı Ahmed Paşa 279-002,  vr.: 13a-13b

[14] Berlin Staatsbibliothek 1988, part 48, Türkische Handschriften, vr.: 370a-377b.

[15] Edith Gülçin Ambros, “An Ottoman Latîfe of the 16th Century”, The Journal of Ottoman Studies, XI, 1991, s. 27.

[16] Daha geniş bilgi için bakınız: Edith Gülçin Ambros, “An Ottoman Latîfe of the 16th Century”, The Journal of Ottoman Studies, XI, 1991, ss. 25-34.

[17] Mehmet Arslan, Sâkî-nâmeler, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2012, s. 430.

[18] Mehmet Arslan, a.g.e, s. 433.

[19] Şiirler için bakınız: M. Fatih Köksal, Mecma‘u’n-Nezâ’ir (İnceleme-Tenkitli Metin), Kültür ve Turizm Bakanlığı e-Kitapları.

[20] Şiirler için bakınız: Kâmil Ali Gıynaş, Pervâne Bey Mecmuası, Akademik Kitaplar, İstanbul 2014.

[21]Agah Sırrı Levend, Türk Edebiyatında Şehr-engizler ve Şehr-engizlerde İstanbul, İstanbul Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1957, s. 31.

[22] 32 ve 96. beytlerin ikinci mısraları. 

[23]Kaşif Yılmaz, “Fakîrî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 12, İstanbul 1995, ss. 131-132.

[24] Detaylı bilgi için bakınız: Kaşif Yılmaz, Fakîrî Şehr-engîz-i Fakîrî ve Risâle-i Ta‘rifât, Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Basılmamış Doktora Tez Öncesi Çalışması, Erzurum 1977.

[25]Agah Sırrı Levend, a.g.e., ss. 31-33.

[26] Mesîhî’nin şehrengizi için bakınız: Mine Mengi, Mesîhî Dîvânı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1995, Ankara, ss. 88-109.

[27]Fakîrî’de yalnızca Sîm-Sâ‘id ile Hürmüz adlı kişilerin yerleri değişmiştir.

[28] Haluk İpekten, Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, 11. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul 2009, s. 142.

[29] “Münâcât bölümünde şair güzellere tutkunluğu dolayısıyla dinî görevlerini aksattığını bildirir, bundan suçluluk duyduğunu dile getirerek af diler. Ancak suçunu itiraf ve pişmanlık gibi görünen bu bölüm, aslında konuya giriş için bir hazırlıktır.” Metin Akkuş, “Şehrengiz”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah Yayınları, C.: 8, İstanbul 1998, s. 120.

[30] Birini sevmeyince rāhatım yoķ / Belā-yı hecre hergiz ŧāķatum yoķ (8)

[31] Güzel görse yaşum başlar niyāza / Velįkin yüz yumaz bir dem namāza (13)

[32] Kemān ebrūlarile zülf-i dil-ber / Olupdur göŋlüme miĥrāb [u] minber (20)

[33] Zihį śāĥib-ķırān u žıll-ı Yezdān / Şehenşāh-ı cihān Sulŧān Süleymān (29)

[34] Terāne eyleyüp ķumri vü bülbül / Perįşān-ĥāldi Ǿaşķıla sünbül (86)

Cihān bāġı olup gül gibi ħurrem / Ser-ā-ser sebze-pūş olmışdı Ǿālem (92)

[35] Yüzi gül śaçları sünbül sehį-ķad / Bugün gülzār-ı ĥüsn içre ser-āmed (158)

[36] “Oturmış gūşe-i dükkān içinde / Elif gibi yer itmiş cān içinde”(186)

[37] Hasan Kaya, “Kâtib Davud’un İstanbul ve Vize Şehrengizi”, Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume: 10/12 Summer 2015, ss. 631-686.

[38] Yazılış tarihi: 1513. Daha geniş bilgi için bakınız: Mehmed Çavuşoğlu, “Taşlıcalı Dukakin-zâde Yahya Bey’in İstanbul Şehrengîzi”, İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C.: XVII, Ağustos 1969, ss. 73-108.

[39] fikrüm ü ] fikr-i mū S

[40] nāme-i aǾmālden ] nāme-i aǾmāl S

[41] desti ] destüm M

[42] u ] -S

[43] u ] -S

[44] ü ] -S

[45] Ne dil kim oldı bu resmile mersūm / Bu eşkālüŋ aŋa mefhūmı maǾlūm ] -M

[46] ü ] -S

[47] Bu beytin ikinci mısraı nüshalarda yazılı değildir.

[48] raħşān ]dıraħşān M

[49] yalıŋ ] yalın M

[50] “Levlâke levlâke le-mâ halaktü’l-eflâke: Sen olmasaydın, sen olmasaydın, felekleri yaratmazdım.” Aclûnî, bu sözün anlamı doğru olmakla birlikte uydurma bir hadis olduğunu bildirmiştir. Bakınız: Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ ve Müzilü’l-İlbâs Amme İştehara Mine’l-Ehâdîsi ala el-sineti’n-Nâs, Cilt: 2, Mektebetü’l-Kudsî, Dımeşk 2001, s. 164.

[51] “Mâ arafnâke hakka ma‘rifetike yâ ma‘rûfu: Ey Allah, seni şanına yakışır bir şekilde bilemedik.” Bu sözün, hadis olduğu ve Hz. Muhammed’in masum bir istekle yüce Allah’a yakardığı belirtilmiştir. Başka bir rivayete göre, sofularca hadis kabul edilen bir söz olduğu, İmam Şâfî’ye atfedildiği ifade edilmiştir. Bakınız: Mehmet Yılmaz, Kültürümüzde Ayet ve Hadisler, Kesit Yayınları, İstanbul 2013, s. 474.

[52] bezme ] bezm S

[53] Ele ] Eline S

[54] u ] -S

[55] fi’t-teǿħįr ] et-teǿħįr S

[56] “Gecikmede, belalar vardır.”

[57] gonçeveş ] gonçe S

[58] Bu beytin ikinci mısraı nüshalarda yazılı değildir.

[59] idesüŋ ] idesin S

 [60]ħalħal ] ħal S

[61] sāĥilidür ] sāhil S

[62] u ] -S

[63] Nüshada “çįnį” şeklinde yazılmıştır.

[64] Ķalata’ya ] Ķıla tābe M

[65] Bu beyit M nüshasında 136. beytten sonra yer almaktadır.

[66] “Beni (dünyada) katiyen göremezsin.” Kur’ân-ı Kerîm, A’râf, 7/143.

[67] zülfi ] zülf S

[68] Giyer ] Giyerler M

[69] sāye-güster ] güster S

[70] rengi ] reng S

[71] dāyim ] ĥātem S

[72] gevlerher ]gevher S

[73] u ] -S

[74] u ] -S

[75] u ] -S

[76] u ] -S

[77] u ] -S

[78] Bu isim iki nüshada da “Şemātü’d-dįn” şeklinde yazılıdır; ancak hem bu ismin anlamsız olması hem de 204. beyitteki “şihāb” kelimesinden hareketle ismin doğru şeklinin “Şihābü’d-dįn” olacağına karar verilmiştir.

[79] şemşįri ] şemşįr S

[80] pek ] beg S

[81] dil ] dili M

[82] Bu mısrada vezin uymamaktadır.

[83] Ǿizz-i viśāli ] Ǿizz ü viśāli S

[84] Bundan sonraki 46 beytin Mesîhî’nin şehrengizinde nasıl geçtiğini görmek için bakınız: Mine Mengi, a.g.e., ss. 97-102.

[85] Hürmüz Bālį ] Bālį M

[86] Ruħı cennet lebi sāķi-i kevŝer ] Ruħı cennet lebi vü sāķi-i kevŝer S

[87] cismi ] cism S

[88] Vālācı-zāde ] -S