Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Çanakkale Savaşları

ÇANAKKALE SAVAŞI ESNASINDA İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN PROPAGANDA ARACI OLARAK BASINI KULLANMASI: HARP MECMUASI ÖRNEĞİ

ÇANAKKALE SAVAŞI ESNASINDA İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN PROPAGANDA ARACI OLARAK BASINI KULLANMASI: HARP MECMUASI ÖRNEĞİ

 

Yrd. Doç. Dr. Cafer ULU*

GİRİŞ:

Propaganda kelimesi Latince “yayılması gereken şey” manasına gelen “propago”dan türemiştir. Propaganda ile ilgili tanımlara bakıldığında hedef olan kitleyi fikren kazanmak, sistemli ve devamlı telkinlerde bulunarak düşünce ve davranışlarını değiştirmek anlamları çıkmaktadır. Bu yüzden tüm devletler cephede savaşan askerlerin moralini üst seviyede tutmak ve cephe gerisindeki halkı politikaları doğrultusunda yönlendirebilmek için psikolojik savaş ve propaganda taktiklerini kullanmışlardır.[1] Propagandanın iki ciheti vardır. Birincisi propaganda yapanın savaşta ve barışta kendi milli bütünlüğünü sağlamak iken ikincisi ise karşı tarafın milli bütünlüğünü bozmak ve geniş anlamıyla moral değerlerini altüst etmektir. Çoğu konuda olduğu gibi bu kavram da günümüzde farklı yorumlanarak tüm ahlaki normları bir kenara bırakarak bir "beyin yıkama" metodu olarak kullanılmaktadır.[2] Bu açıdan propaganda politik olarak ürkütücü bir özelliğe sahipse de devletler için olmazsa olmaz bir faaliyettir. Savaş zamanlarında propagandanın hedefi karşıt ülkenin askerleri ve savaş sürecine etkin katkı yapan, sürekli insan seferber eden ve savaşı finanse eden cephe gerisidir. İşte bu yüzden propagandanın kapsamı hem cephe hem de cephe gerisidir.

Propaganda da cephedeki askerin savunma ve taarruz gücünü azaltmak, muharebe azim ve kararlılığını kırmak diğer bir hedeftir. Bunun için askerin maddi ve psikolojik her türlü eksiklikleri öne çıkarılarak morallerinin bozulması sağlanır. Propagandayı yapanlar ise kendilerinin ne kadar iyi durumda oldukları, yiyecek-içecek, giyecek ve diğer imkânlarının mükemmel olduğu ve teslim olmaları durumunda aynı imkânlara onların da kavuşacaklarını anlatır.[3] Askerin uzun süre savaş meydanlarında olması kullanılarak, muharip gücün morallerini bozmak için propaganda metinlerinde askerlerin çocuk, eş ve akrabaları hatırlatılır ve hasret duyguları tahrik edilerek savaşı bırakmaları veya teslim olmaları telkin edilir. Askerin moralinin bozulması için gerçek veya gerçek dışı yenilgi ve başarısızlık haberleri de kullanılmıştır. Propaganda, içeriği itibarıyla gerçek dışı metinlerin çok yoğun olarak kullanıldığı bir alandır. Eğer askerin morali bozulacaksa söylenecek her şey mubah ve meşrudur.  Bu yüzden askerlerin ağzından yazılan mektup veya broşürlerde öyle olmasalar bile, ne kadar huzurlu ve iyi bir hayat sürdükleri ve teslim olmaları halinde onlara da her istediklerinin verileceği telkin edilmiştir. Bu görüşü itilaf devletleri Türk tarafına attıkları beyannamelere ynsıtmışlardır. Haziran 1915’te 57. Alay siperlerine atılan böyle bir beyannamede;[4] “Ey asker! …Bize iltica edecek her Osmanlı askeri için ağuşumuz açıktır….Evlad-ı iyyalinize bir an evvel kavuşmak için bundan gayri hiçbir çare yoktur.” denilmektedir.

Propaganda unsurlarında biri de müttefikler arasında güvensizlik ve şüphe oluşturmaktır. Müşterek cephede savaşan müttefik güçler arasında başarısızlıkları kullanarak komuta kademesine kin ve nefret duygularını körüklemeye yönelik propagandalar yapılmıştır.[5]  İtilaf devletleri Osmanlı hükümeti ile karşılaştırıldığında propaganda faaliyetleri bakımından çok daha ileri imkânlara sahipti. Teknik imkânları ve altyapıları oldukça iyi olan İngiltere, Fransa ve Rusya basın yayın yoluyla ve uçak, balon ve diğer araçlar vasıtasıyla,  fotoğraf, broşür, beyanname, kartpostal, afiş, posta pulları ve mektup gibi dokümanları hedef kitleye kolaylıkla ulaştırabilmiştir.  Böylece İtilaf devletleri, bir yandan silahla başarı kazanmaya çalışırken, bir yandan da muharip güce karşı propaganda araçlarıyla psikolojik savaşa devam etmiştir.

Ruslar tarafından da askeri etkilemek ve onların mücadele ve direncini kırmak için bazı beyannameler atılmıştır. 4 Eylül 1917 tarihinde Ruslar tarafından II. Kolordu Cephesine atılan bir beyannamede; Türk askerlerinin açlık çektiği, şeker ve et bulunmadığı, yedikleri ekmeğin de yenilemeyecek kadar kötü durumda olduğu iddia edilmiştir.  Ruslar kendilerinde ise sıcak yemek, et, jambon, şeker ve çayın bolca mevcut olduğunu söyleyerek Osmanlı askerlerini teslim olmaya ikna etmeye çalışmıştır.[6] Bir başka Rus beyannamesinde ise, "yıllardır devam eden savaş yüzünden Osmanlı şehirlerinde yeterli miktarda yiyecek maddesi bulunmadığını, Osmanlı askerlerinin ailelerinin ve çoluk-çocuklarının aç ve susuz bir durumda yaşadıkları" ifade edilmemiştir.[7] Osmanlı devleti bu tür kara propagandalara[8] cephede çektiği fotoğraflarla cevap vermeye çalışmıştır. Harp Mecmuasında yayınlanan bir fotoğrafla cevap vermeye çalışmıştır. Bu fotoğrafta Osmanlı askerleri Gelibolu harp sahasında guruplar halinde oturuyor ve neşeli bir şekilde yemeklerini bekliyorlar. Bu durumu resim altına yerleştirilen cümlelerle desteklemişlerdir.[9] Yine başka bir fotoğrafta oldukça büyük kazanlarda pişen sıra sıra yemekleri ve ellerinde tabaklarla yemek almayı bekleyen Osmanlı askerlerinin fotoğrafları kamuoyuyla paylaşılmıştır.[10]

Propaganda araçları incelendiğinde Osmanlıya göre Avrupa’nın çok ileri bir noktada olduğu açıktır. Osmanlı Devleti zaten daha Balkan savaşının yaralarını saramadan bu derece büyük bir savaşa girmenin sıkıntısını yaşamaktaydı. Ancak bu durum Osmanlı hükümetinin hiç propaganda çalışması yapamadığı anlamına gelmemelidir. Balkan Savaşından itibaren savaş ve cephe fotoğraflarının yer aldığı albümler ve süreli yayınlar çıkmıştır.[11] 1914’te Müdafaa-i Milliye Cemiyeti tarafından yayınlanan “Harb-i Umumi Panoraması”  bu tür yayınlardan biridir.

Balkan Savaşı’ndan sonraki süreçte İttihat ve Terakki Almanlardan öğrendiği şekliyle karşı propaganda faaliyetleri yürütmüştür. İngilizlerin, Türklerin ilkel ve barbar oldukları, esirleri parçalayarak öldürdükleri propagandasına karşılık Osmanlı, 12 Mayıs 1915’te İngilizce beyanname bastırarak uçaklarla İngiliz hatlarına attırmıştır. İngiliz, Avustralyalı,  Zelandalı ve Hintlilere hitaben yazılan beyannamede Türklerin ne kadar misafirperver olduğu ve esirlere uyguladıkları iyi muamele anlatılmıştır. Bu beyannameler Harp Mecmuasında çıkan, temiz giyimli ve iyi beslenmiş esir resimleriyle desteklenmiştir. Yine Enver Paşa’nın ve Von Uzedum Paşa’nın[12] talimatıyla İngilizce, Fransızca, Urduca, Gurka dili ve genel olarak Hint lisanında bildiriler basılıp düşman hatlarına atılmıştır. [13] Osmanlı Başkomutanlığı Almanya’nın diğer konularda olduğu gibi propaganda konusunda da aldığı destekle, düşman askerlerinin konuştuğu pek çok dilde beyannameler dağıtmıştır. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki müttefiklerin onlarca uçak ve balonlarla attıkları kadar sık ve çok sayıda beyanname atılamamıştır.

 

İttihat ve Terakki’nin Propaganda Yayını Harp  Mecmuasının Şekil ve Muhtevası:

Daha önce “Donanma Mecmuası” ve “Yeni Mecmua”  gibi bazı tecrübeler olmakla birlikte, Osmanlı’nın görsel propaganda bakımından en başarılı yayını Harp Mecmuası’dır. Derginin herhangi bir yerinde kimin çıkardığı, yazı heyeti veya yöneticileri hakkında bilgi mevcut değilse de Genelkurmay tarafından propaganda amacıyla çıkarıldığı bilinen bir gerçektir. Zaten derginin hazırlığından basımına kadar olan tüm süreçleri Harbiye Nezareti Karargâhında gerçekleşmiş olup, Harbiye Nezareti’nin cephelerde çektirdiği fotoğrafçılar bu dergide aynıyla yayınlamıştır.[14] Bu bağlamda Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa cephede, teftişte veya toplu fotoğraflarda neredeyse her sayıda görülmektedir. Bu durum dikkate alındığında Harp Mecmuası adeta Enver Paşanın ve özel reklam ve propaganda yayını gibidir. Burada yayınlanan resim altı yazılar ve makaleler incelendiğinde mecmuayı, Enver Paşa’nın kendi hayallerinin gölgesinde halka ve askere yönelik propaganda aracı olarak kullandığı açıkça görülmektedir.

 Harp mecmuası temelde bir fotoğraf dergisidir ve çıkan yazılar adeta fotoğrafları süslemek için kullanılmıştır.[15] Mecmuanın yarıdan fazlası resim ve fotoğrafa ayrılmıştır ve bu fotoğraflar oldukça kaliteli bir baskıya sahiptir. Mecmuanın ifadesiyle “kuvvetli düşmanlar karşısında kahramanlık ve fedakârlıkla cenkleşen muazzam ordunun altın destanını ebedileştirmek, onu bütün dünyanın gözleri önüne yaymak” hedefiyle çıkmıştır.[16] Mecmua, Teşrinisani 1331 (Kasım 1915) tarihinde yayın hayatına başlamış ve Ramazan 1334 (Haziran 1918)’te 27. sayısını çıkararak kapanmıştır. Derginin ilk sayısında  “ayda iki defa çıkar”  ibaresi yer alsa da genellikle ayda bir çıkmıştır. Aynı dönemde çıkan diğer dergi ve gazeteler kâğıt bulamazken, kalitesi oldukça iyi sert ve parlak kuşe kâğıdına basılması bakımından mecmuaya verilen önem ortaya çıkmaktadır. Savaşın sonlarına doğru derginin kağıt kalitesi 3 hamura düşmüştür.[17] Kâğıt ve baskı konusunda müttefik devletlerden destek alınmış ve Viyana’dan teknik malzeme ve mürekkep getirilmiştir.[18] Bu özelliği devlet destekli oluşunun tam bir tezahürü niteliğindedir. Mecmuanın (tevzi) dağıtım merkezi, Bab-ı Ali Caddesinde 77 numaralı Türk Yurdu Kütüphanesi Servet-i Fünûn matbaası olarak belirtilmiştir.[19]

Derginin bazı sayılarının son iki sayfasına reklam alınmıştır. Bu reklamlar genellikle askere malzeme tedarik eden işletmelerle,  Hlal-i Ahmer Cemiyeti, Eşyay-ı Askeriye Anonim Ticaret Şirketi, Büyük Kürk Ticarethanesi, Bekirzade Hacı Ticarethanesi gibi yarı resmi yardım kuruluşlarına aittir.[20]

Dergi ordunun ve askerin dinamik yapısı ve maddi imkânlarını sergileyerek askere moral verirken, “yaşayan ölüler” başlığı altında çeşitli rütbelerde ki şehit olan subayların fotoğrafları, künyeleri ve şahadet tarihleri her sayının sonuna basarak şehitlere bir yönüyle vefa gösterilmiştir. 11. Sayıdan itibaren bu sayfanın başlığı “mübarek şehitlerimiz” olarak değiştirilmiştir.

Dergide çok sayıda kahramanlık şiir ve düz yazı eserleri yer almıştır.[21] Gerçek ya da gerçek izlenimi verilmiş ve cephede bulunan birsinin gözlemleriymiş gibi savaş öyküleri anlatılmıştır. Bunlara ek olarak cepheler, komutanlar, Alman ve Avusturya Macaristan hükümdarlarının İstanbul seyahatleri, savaş teknolojileri ile ilgili gelişmeler yer almıştır.

Dergide özellikle savaş esirlerinin temiz ve düzgün giyimli, bakımlı ve hatta üniformalarına dahi dokunulmadan çekilen fotoğraflarına hemen her sayıda rastlanmaktadır.[22] Esir fotoğraflarından birinde, Senegalli zenci, Avustralyalı, Londralı, Fransız ve Hindu aynı karede yer alıştır. Öyle esir fotoğrafları vardır ki aynı kareye 100 ila 150 esir yan yana dizilerek çekilmiştir.[23] Bu fotoğraflarla esirlere iyi muamele edildiği ve teslim olacaklara da bu şekilde davranılacağı mesajı vermiştir.

Her sayıda düşmandan ele geçirilen silah, top ve diğer mühimmat fotoğrafları mecmuanın en önemli tematik fotoğraflarıdır. Bu fotoğrafların propagandist amacı Türk askerine güven verme, toplumda vatanseverlik ve milli birlik duygularını harekete geçirme ve savaşta Osmanlı ordusunun zaferler kazandığını kamuoyuna suma faaliyetidir. Düşmandan ele geçirilen malzemelere bakıldığında uçaktan[24] topa[25] tüfeğe kadar çok çeşitlilik arz etmektedir. Bunlardan biri de Fransızlara ait Turkuaz isimli denizaltıdır.[26] Bu denizaltı mürettebatıyla ele geçirilmiş ve daha sonra adı “Müstecip Onbaşı” olarak değiştirilerek Osmanlı tarafından kullanılmıştır. Bu denizaltı ve isim verme merasimi Harp Mecmuasında 3 fotoğrafla yer almıştır.[27] Bu denizaltının ele geçirilmesi olayı Tanin’de de haber ve reklam karışımı bir ilanla yer almıştır. Haberde, Çanakkale önünde mürettebatı ve ağabeytanı ile esir edilip Müstecip Onbaşı tesmiye edilen denizaltının bir iki güne kadar 1 Lira karşılığında halkın ziyaretine Harbiye Nezareti’nin izni ile açılacağı ifade edilmiştir.[28]  Bu bilet satışlarından önemli bir gelir elde edilmeyeceği muhakkaktır. Ancak bir Fransız denizaltısının ele geçirilmiş olması ve bunun sergilenesi hükümet için önemli bir propaganda malzemesi olmuş ve bu da halkta önemli bir tesir uyandırmıştır.

İttihat ve Terakki’nin Harp Mecmuası Üzerinden Karşı Propaganda Çalışmaları:

1914 ve 1915 yılları İttihat ve Terakki için tam bir hayal dönemiydi ve savaşın nasıl idare edeceği ile ilgili geniş bir plan hazırlamadıkları gibi savaş propagandası hakkında da bir hazırlık yapmamışlardı. Savaş konusunda pek çok kişi durumun pek parlak gitmediğinin farkında iken Enver Paşa, savaşın birkaç ay içerisinde Alman zaferiyle sonuçlanacağını,  Mısır’ı ve Kafkasları ele geçiren Osmanlı’nın büyük Turan’ı gerçekleştireceğine inanmaktaydı.[29] Savaşa bu açıdan bakan İttihat ve Terakki propaganda faaliyetlerini kısa vadeli öngörülmüştür. Bu nedenle Birinci Dünya savaşı yıllarında ekonomisi ve teknik donanımı zayıf olan Osmanlı, savaş edebiyatı ve propaganda üretiminde nicelik ve nitelik bakımından batıdan oldukça geri kalmış ve bu da savaş metinleri ve propaganda malzemelerinin oldukça az üretilmesine neden olmuştur. 1917 yılında Yeni Mecmuanın 5. sayısında Ahmet Refik (Altınay)[30] da “Hafta Muhasebesi” adlı yazısında savaş edebiyatı ve propaganda içerikli yazıların azlığından yakınmıştır. Ahmet Refik, Avrupa yazarlarının sadece cephede değil cephe gerisinde de düşünce ve sanat alanlarında faaliyet gösterdiklerini aktarmıştır.[31]  Harp mecmuasında da devrin şairlerinden harp içerikli yazılar kaleme almaları tavsiye edilmiştir.

Harp Mecmuasında yayınlanan yazılar belirli bir tarihi geçmişe dayandırmaya çalışılmıştır. “Harp Edebiyatı ve Eski Şairlerimiz”  başlıklı yazıda Osmanlı harsının (kültürünün) en ziyade harp üzerine müessis olduğu ifade edilmiştir.  Makalenin daha ilk paragrafında[32] “…Hiç bir devir yoktur ki, o devrin şairleri en âşıkâne şiirleri arasında bile, harbi terennüm etmesin. Hiçbir kaside-gûnumuz yoktur ki padişahın veya sadrazamın… askerliğini, fetih ve zaferini, satvet-i şemşirini, cihangirliğini… tasvir ve taktir etmesin.” diyerek dönemin yazarlarını harp edebiyatı türünde yazılar yazmaya teşvik etmektedir. Ayrıca tarihten harp edebiyatı ile ilgili örnekler verir. Yazının son paragrafında, “Harp edebiyatı, milletin mevcudiyetini muhafazada gösterdiği dikkat ve itinaya, fart-ı gayret ve hamasete tabii ve hissi bir miyardır (ölçüdür)…bu kahramanlık menkıbeleri milletin a’mâkı ruhunda da muhterem bir mevki ihtiraz edebilmek için oraya şiir ve nazımın selsebil ahengi ile aksetmesi icap eder”.[33] Bu ifadelerle de yazarlar harp konusunda edebi ürünler ortaya koymaları adeta talep edilmektedir.

İttihat ve Terakki yöneticileri, benzeri İngiltere tarafından yapılan bir uygulamayı da gerçekleştirmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında bizzat savaş ortamını görmeleri ve oradaki hissiyatı yazı ve sanatlarına taşımaları için bir gurup aydın ve yazarı Çanakkale Cephesine götürmüştür. Başkumandanlık bu kişilerin cephede görüp duydukları ve kendi izlenimlerini yazmaları ve özgün bir harp edebiyatı ortaya koymaları için bu girişimde bulunmuştur.

 Bu gezi İngiliz hükümetinin savaş yıllarında propaganda faaliyetlerini sürdürmek üzere Wellington House[34] bünyesindeki yazarları cephelere gönderip gözlemlerini yazıya dökmelerini istedikleri uygulamanın kopyasıdır. Wellington House bünyesinde görevli yazarlar 1916 yılına kadar yüzlerce cilt kitap yayınlamış. Böylece İngiltere en çok propaganda yazısı üreten devlet olmuştur.[35]

Çanakkale cephesine ziyarete gidenler arasında bulunan Hamdullah Suphi, bu geziyi kapsamlı bir şekilde anlatmıştır.[36] Harp Mecmuası da bu olaya 3. Sayısında fotoğraflarla yer vermiştir. Derginin 3. Sayı 22. Sayfasında “İstanbul heyet-i edebiyesi” olarak tanımlanan gurup siperin içinde, şair Namık Kemal’in düşman mermileri tarafından tahrip edilmiş mezarının başında ve Arıburnu’nda asker çadırları arasında çekilmiş fotoğraflarıyla yer almışlardır.[37] Fotoğrafların altına yazılan; “Çanakkale’de millete zafer neşideleri(şiirleri) yazacak olan İstanbul Heyet-i Edebiyesi” açıklaması aslında bu heyetin niçin cepheye getirildiklerini açıkça göstermektedir. Harbiye Nezaretinin bu daveti ile ilgili İkdam gazetesi de 11 Temmuz 1915 Pazar günkü nüshasında haber yapmıştır. Bu haberde de “Şairler şiirlerini, edipler hissiyatını, bestekârlar harekât-ı kahramânenin ilham edeceği nağmât ve terennümâtını tanzim edecekler, ressamlar da meşhûdâtı tersîme çalışacak” denilmektedir. Bu davete icabet eden İbrahim Alaaddin Gövsa’nın, “Çanakkale İzleri” eserinde ve diğer yazarların başka yerlerde anlattıklarına göre  bu gezide Çanakkale’ye giden kişiler şöyledir;[38] İbrahim Alaaddin (Gövsa), Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Ağaoğlu Ahmet, Enis Behiç (Koryürek), Ali Canip (Yöntem), Celal Sahir (Erozon), Mehmet Emin (Yurdakul), Orhon Seyfi (Orhon), Hakkı Süha (Gezgin), Yekta Madran (bestekar), Yusuf  Razi (Bel), Hıfsı Tevfik (Gönensay), Muhiddin (Birgen) (gazeteci), Nazmi Ziya (Güran) (ressam), Selahaddin (Öksüzcü) (Darüleytam müdürlerinden), Ömer Seyfettin, İbrahim Çallı, bir fotoğrafçı ve sinematograf.

Çanakkale cephesine götürülen bu kişiler dışında da yalnız başına cephelere götürülen yazarlarda olmuştur. Çanakkale’de kara savaşlarının yoğun bir şekilde yaşandığı günlerde Hüseyin Cahit yalnız olarak savaş alanlarında gezdirilmiştir. Hüseyin Cahit cephedeki izlenimlerini Tanin gazetesinde "Cephe-i Harpte İki Gün" yazısı ile anlatmıştır.[39]

Propaganda yazıları ve sanat eserleri üretecek aydınlar, cepheye götürülürken hep steril alanlarda gezdirilmiştir. Yola çıktıkları andan itibaren konaklayacakları yerler ve varacakları savaş alanları onların rahat edecekleri şekilde dizayn edilmiş ve aydınların ihtiyaçlarını görmek üzere subaylar görevlendirilmiştir. Böylece cephelerde onların görmesi gerekenler, görmeleri gerektiği kadar sergilenmiştir.

Osmanlı devleti savaşı sevk ve idare ederken ordunun başarısını kamuoyuna duyurmak ve en önemlisi de başarısızlıklarına halka duyurmamak için tüm kurumlarıyla gayret göstermiştir. Bu süreçte Basın ve Sansür Kurumu aktif olarak görev almıştır. Birinci dünya savaşı yıllarında haberler tek kaynaktan verilmiş ve basına da büyük ölçüde sansür uygulamıştır. Bu durum ülkede çıkan gazete ve dergi sayılarını da etkilemiştir. Meşrutiyet yıllarında 377 ye çıkan gazete ve dergi sayısı 1914 yılında 14'e düşmüştür.[40] Zaten savaş zamanında tek haber kaynağı ordu kaynaklı raporlar veya yine onlar tarafından yayınlanan mecmualar olmuştur.

 

Harp Mecmuasında Resim, Resim Alt Yazıları ve Diğer Görsel Malzemelerle Propaganda :

Harbiye nezareti şiir, öykü, roman ya da makaleler gibi edebi propagandanın yanında görsel propaganda yapabilmek amacıyla resim çekecek ve olayları filme alacak kişileri cephelere göndermiştir. Bazı cephelerde kolorduların emrinde fotoğrafçı istihdam edilmeye çalışılmıştır. Bu fotoğrafçılar merkez karargâhta kurs görüp teknik destek sağlandıktan sonra cephelere sevk edilmişlerdir.[41] Çanakkale cephesine gönderilen sinemacı ve fotoğrafçılardan bazıları Weinberg, Makis Herdel ve Arakisyan Efendi olmuştur.[42]

İttihat ve Terakki fotoğrafın yanında filmin gücünden de yararlanmak amacıyla, Almanlarda olduğu gibi Osmanlı ordusu bünyesinde  “Merkez Ordu Sinema Dairesi”  açmıştır. Bu dairenin başına Macaristan vatandaşı Sigmund Weingberg yardımcılığına da Fuat Uzkınay getirilmiştir.[43] Bu dairenin çalışmaları arasında savaşın aktif olarak yaşandığı alanlarda film çekmek ve bu filmlerin propaganda gücünden yararlanmakta yer almıştır. Bu amaçla Necati Bey sinema ve fotoğraf çekmek için Gelibolu’ya gönderilmiş ve kendisi avcı hatlarına kadar gidip cephelerde film çekmiştir. Necati Bey Gelibolu’yu da dolaşıp cephe fotoğrafları çekmiştir. Ordunun talim provaları, askere yemek dağıtımı, askerin dinlenmesi ve topçu atışları gibi resim ve film için özel mizansen fotoğraf ve filmler de çekilmiştir. Çekilen bu sessiz filmler İstanbul’a gönderilmiştir. Gerçek savaş görüntülerinin de bulunduğu cephe filmleri, cephe gerisindeki halkı etkileyebilecek somut bir propaganda mekanizması oluşturmaktaydı. İşte bu etkisinden yararlanmak için cephede çekilen bu sessiz filmler İstanbul'da Ferah Tiyatrosunda halka 2 Eylül 1915 (20 Ağustos 1331) Perşembe gündüz ve akşam seanslarıyla vatandaşlara gösterilmiştir.[44] Cephede çekilen filmlerin gösterimleri daha sonraki yıllarda da devam etmiştir. Dersaadet Merkez Kumandanlığı tarafından yaptırılan ve muhtelif cephelerdeki savaşları gösteren, vatanseverlik hissiyatını artıran filmler uygun bir ücretle talebelere izlettirilmiştir.[45] Genelkurmay Başkanlığı adına Necati Bey’in çekim faaliyetleri Birinci Dünya Savaşı bitene kadar çeşitli cephelerde devam etmiştir. [46]

Görsel propagandanın ana konularından birini de asker ve savaş temalı resimler teşkil etmiştir. İttihat ve Terakki de bu meyanda çalışmalar yürütmüş ve ordunun güç ve kudretini(!) iç ve dış kamuoyuna resimlerle göstermek istemiştir. Bu amaçla Ressamlar, fotoğrafçılar ve betimleme kabiliyeti olan yazarlar cepheye gönderilirmiş ve savaşla ilgili malzeme hazırlamaları sağlanmıştır. Bu çalışmalardan biri Enver Paşa’nın önerisi ve Genelkurmay İstihbarat Dairesi Müdürü Seyfi Paşa’nın önayak olmasıyla yapılmıştır. Şişlide bir atölye kurularak, bu atölyede savaş konulu resimler çizdirilmiştir. Burada yapılan resimler 1917’de Galatasaraylılar Yurdu’nda ve daha sonra da Viyana’da sergilenmiştir. Viyana’da ki sergide bu resimlere Türk ressamlar tarafından yapılan başka resimler de eklenmiştir. Viyana’da ki serginin aynısı Berlin’de de yapılmak istense de savaş İtilaf Devletlerinin yenilgisiyle sona erdiği için gerçekleşememiştir.[47] Film ve resimler bu makalemizin ana konusunu teşkil etmediği için bu kadar bilgiyle yetinilecektir.

Görsel propagandanın o döneme göre en seri ve yaygın üretilebileni fotoğraflardır.[48] Birinci Dünya Savaşında İttihat ve Terakki de fotoğrafı oldukça yoğun bir şekilde kullanmıştır. Cephede fotoğraf çekimi ve sinema faaliyeti ile ilgili ilk adımlar İttihat ve Terakki liderlerinin ve dönemin Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın girişimiyle başlamıştır.[49] Fotoğrafın propaganda gücünden yararlanmak amacıyla Enver Paşa,  her kolordudan gelecek yedek subayların temel sinema ve fotoğrafçılık eğitimi aldıktan sonra, gerekli alet edevatla birlikte cepheye göndermeyi hedeflemiştir. Çekilen bu fotoğraflar da yurt içinde ve dışında yayınlanacak propaganda yayınlarına malzeme olacaktır.

Fotoğraf ile propaganda yayını yapma açısından Harp Mecmuası en iyi örnektir. Bu dergi, devletin ve ordunun ihtişamını, cephelerdeki başarısını(!) ve savaşın bir altın ışık olduğunu,  her şeyin yolunda gittiğini halka duyurmayı, cephede savaşan askerin ve cephe gerisinde evladını gözleyen halkın moralini yükseltmeyi temel amaç edinmiştir. Derginin başlangıcından sonuna kadar fotoğraf ve resimlerde simgeler kullanılmıştır. Derginin en önemli simgesi modern ve güçlü top[50], silah ve teçhizatlarla donatılmış Türk ordusudur. Onlarca fotoğraf ve alt yazıyla bu semboller desteklenmiştir. Adeta Osmanlının elindeki tüm modern silahların envanteri mecmuada sergilenmiştir.

Dergi Birinci Dünya Savaşında cephelerde asker ocağında Türk askerinin hamaset duygularını coşturan görsel malzeme, nesir ve şiirlerle sunmuş ve cephede olup biteni halkın duyması gerektiği kadar ve gerektiği şekilde aktarmıştır. Harp mecmuasının yayınlanmasının temel işlevlerinden biri, görsel malzemeyi nesir ve şiirler eşliğinde sergilemek ve cephelerdeki gelişmeleri devlet politikası çerçevesinde propagandist bir yaklaşımla okuyucuya aktarmaktır. Dergide yer alan fotoğrafların bazılarında; “Taarruzdan önce istirahat eden kıtaat”, “Türk nişancıları tarafından düşürülen uçak”, “sinesi harp aşkıyla kabaran askerin hücum borazanı çalan asker”, “bozgunla kaçan İngiliz askerleri”,  “Kucağında bomba ile uyuyan, siperlerde düşman gözleyen askerler”, “namaz kılan askerler””, karda kızakla sipere giden asker”… vb. görüntüler yer almıştır.

Birinci Dünya Savaşında cephe hattının önemli sembollerinden biri de siperlerdeki yaşam koşulları olmuştur. Her ne kadar siperlerde yaşam oldukça zor ve imkânsızlıklar içinde geçse de bu durum fotoğraflara neredeyse hiç yansıtılmamıştır. Bazı resimlerde askerin bazı eksikleri sergilense de tüm bu resimlerin ortak dili Türk evladının vatan ve millet için yaptığı fedakârlık olarak sergilenmiştir.

 

Harp Mecmuasında Yayınlanan Düz Yazı, Mektup ve Şiirlerde Propaganda

 

Harp dönemlerinde şiir ve nesirlerde vatan, millet bayrak ve sancak sevgisi, kahramanlık, fedakârlık, şecaat, hamiyet ve besalet (yiğitlik), şehitliğin faziletleri, gazilik, ırz ve namusa helal getirmeme, Türk Milletinin yüksek hasletleri gibi toplumun hamasi duygularını kabartmaya yönelik konular ele alınmıştır.

Yazı türlerine bakıldığında, samimi bir üslupla yazılmış sohbet, askerin kahramanlık ve fedakârlığını konu alan hatırat, bazı subayların biyografileri,  cephede ki birliklerden gelen mektuplar gibi türlerde yazılar yayınlanmıştır.

Harp mecmuasında yer alan metinlerde vatan cansız bir toprak parçasından öte manevi şahsiyeti olan ve “kendi hayatını idameye çalışan” bir canlı organizma olarak sunulmuştur. Aynı yazının devamında Çimentepe’de 6 kahramanın hikâyesi ve şehit olmaları anlatıldıktan sonra asıl söylenmek istenen vurgulanmıştır; “Ey vatandaş! Ey kardeş!.. Çimentepe’yi unutma!.. Çimentepe’ye müddet-i ömründe hacc-ı takdis ve hacc-ı şükran borcun olsun…Ben bu satırları yazarken : Payitahtımız emin olsun, biz Çimentepe’nin sermedi bekçileriyiz!... diyen sesleri işitiyorum” diyerek millete mesaj verilmiştir.[51]

Dergini ilk sayısında (Harp Mecmuası) “Niçin Çıkıyor?” başlıklı imzasız bir makale yayınlanmıştır. Bu Makale, Osmanlı Devletinin savaşa giriş gerekçeleri ilgili devletin resmi söylemini ve Almanya ile ittifakın nedenleri ve bu ittifakın haklılığını işlemiştir. Bu makaleye göre;  bir zamanlar bir Osmanlı gölü olan Karadeniz’de yıllanmış düşmanı olan “Moskof” tarafından Türk ve İslam vatanı hücuma uğramıştır. Osmanlı da Moskof gemilerini batırarak ve yılardır düşman boyunduruğu altında inleyen kardeş memleketlerin, Kırım ve Kafkasya’nın kıyılarını topa tutarak cevap vermiştir. Ayrıca mecmuaya göre Viyana’dan sonra başlayan gerileme süreci Birinci Dünya Savaşı ile sona ermiş ve Osmanlı ordusu bu savaşta şahlanmıştır(!) ve Balkan harbiyle milletin yüzüne bulaşan kara leke Çanakkale Savaşı ile temizlenmiştir.[52]

Dergide yer alan makalelerde Osmanlı’nın savaşa giriş gerekçeler de işlenmiştir. Ağaoğlu Ahmet’in kaleme aldığı makaleye göre savaşa giriş nedenleri şöyle sıralanmıştır; Osmanlı gibi harbi umuminin muhitinde bulunan devletler muharebe haricinde kalamazdı. Ergeç ister istemez muharebeye iştirak mecburi idi… Türkiye gibi bir devletin bitaraflıkla sonuna kadar kalması imkân haricinde idi. Savaşa Almanya ve Avusturya Macaristan yanında iştirak edilmesinin nedeni de şöyle izah edilmiştir; Karşımızda iki zümre bulunuyordu. Birisi Türkiye ile iki yüz seneden beri çarpışan Rusya’yı ihtiva eden itilaf zümresi, diğeri İslam milleti üzerine tahakküm ve tasallutu olmayan Almanya, Avusturya Macaristan zümresi idi. Tereddüt kalmadı diyerek aslında taraf belirlenmiştir.  İngiltere konusunda da Osmanlı ile İngiltere arasında öteden beri batıl bir akide olduğu ve Osmanlının hamisi telakki edilmesinin yanlışlığı anlatıldıktan sonra, Afrika’da, Hindistan’da ve Asya’da yüz otuz milyondan fazla İslam ahalisini cebir ve tahakküm altında tutan ülke olarak bahsedilmektedir. Yazının sonunda bu savaşın Türkiye ve İslam âlemi için büyük ve geniş bir saadet kapısı açacağı, karşıda yeni ve parlak bir devrin beklediği vurgulanmıştır. [53] Bu yazının devamında, Avrupa’nın Birinci Dünya savaşına giriş gerekçesini Osmanlı coğrafyasında bulunan Hıristiyanları kurtarmak olarak tespit ederken,  Osmanlı hükümetinin de Türkiye ve İslam âleminin kurtuluşu olarak belirlemiştir.

Birinci Dünya savaşı uzadıkça halk arasında celbe icabet etmeme ya da askerdeyken firar etmelerle karşılaşılmıştır. Savaş süresice 500.000 civarında firari mevcuttur. Firar sorunu baş edilmesi gereken bir sorun olarak komutanların karşısına çıkmıştır.[54]  Bu sorunun çözümü amacıyla gözünü kırpmadan evladını cepheye gönderen bir Türk anası mecmuada konuşturulmuştur. “Türk Anası Ne Düşünüyor?” adlı yazıda vatanın kurtuluşu hakkında bir annenin biricik “ciğerparesi Hüseyin’i” cepheye tren istasyonunda gönderirken yaşadığı duygu yoğunluğunu yansıtan konuşma cepheye gitmede tereddüt gösterenlere mesaj mahiyetindedir. Olay şöyle cereyan etmiştir; Komutan, Bilecik istasyonunda tren harekete hazırlanırken trenin karşısında bir karaltı görür. Bu karaltı “bu bir şefik-i nigehban-ı , evladı vatan” (vatan evladını gözetleyen şefkatli bir kişi) dır. Bu kişinin yanına geldiğinde oğlunu askere gönderen bir anne olduğu görülür. Teğmen Abdülkadir Kemal bu anneyi uzun ama oldukça sanatlı bir şekilde tarif eder. “…kâmet-i bülendi kdar-ı maneviyenn büktüğü bellerin şekl-i rükuunu andıran zaruret-i inhiraf ile biraz önüne doğru eğilmiş… sükûn-u hazinî lisan-ı sâmitâne, gelip giryabarına tercüman olmuş, mukaddes bir maksatla bir abide-i zihayat gibi kalmış bir Türk anası”dır. Annenin trenle yolculuğa çıkmadan önce “son yongasına”  verdiği öğüt; “…Dayın Şıpka’da,  Baban Dömeke’de, ağalarında Çanakklaede yatıyorlar. Bak son yongam sensin! Minarede ezan sesi kesilecekse sütlerim haram olsun. Öl de köye dönme.”  olacaktır. [55]  Bu yazıda vatan uğruna cepheye gitmekte tereddüt gösterenlere bir anne vasıtasıyla mesaj vermenin yanında Çanakkale savaşının gerekçesi ile hedefleri de ortaya koyuluştur.

İttihat ve terakki Birinci Dünya savaşı boyunca askeri ve siyasi propagandayı elindeki imkânlarla yürütmeye çalışmıştır. Mecmuada İtilaf Devletlerinin aleyhine propaganda içerikli makaleler de yer almıştır. Fransız Siyaseti ve Osmanlılar[56], İngiliz Oyunları,[57]   Prusya’nın İ’tilası[58] vb. bunlardan birkaçıdır.

Dergi temelde Türk ordusunun kazandığı başarıları dosta ve düşmana duyurmak gibi bir görevi üstlenmiş ve gerçektende bu konuda oldukça başarılı olmuştur. Harbiye nezareti ordunun kahramanlığını ve savaştaki haklılığını bu dergiyle ispat etmek için yazarlara zengin bir doküman kaynağı sağlanmıştır. Sanat çevreleri de bu görsel malzemelerden ilham almışlardır. Savaş meydanlarında bulunmayan Ziya Gökalp, siperde elinde bombası ile uyuyan asker’den ilham alarak “Asker ve şair” şiirini yazarken[59], Mithat Cemal, kolunu harp meydanında bırakan Mülazım-ı evvel (Üsteğmen) Hasan Dursun’dan ilham alarak “Kolunu Harp Meydanında Bırakmış Askere”[60] adlı şiirini kaleme almıştır.

Propagandist yaklaşımlar özellikle Osmanlı’nın kendi toprakları olmayan cephelerde savaşma nedenleri anlatılırken yoğun şekilde sergilenmiştir. Örneğin, Galiçya’da Osmanlının neden savaştığı sorularının cevap bulması için Galiçya ile ilgili “Galiçya’dan Anavatana 1”[61], “Galiçya’dan Anavatana 2”, “Galiçya’daki Şanlı Osmanlı Askerine”[62], “Galiçyadakilere”[63], “Galiçya Mefahirinden”[64], “Çanakkale’den Galiçya’ya”[65] vb. makaleler yayınlanmıştır. Bu makalelerin bazılarında Galiçya cephesinde neden savaştığıyla ilgili, asker ve sivile yönelik propagandist anlatımlar yerleştirilmiştir.  Bu makalelerin ana teması Türk askerinin “Galiçya’da niçin bulundukları” ile ilgilidir. Makalenin spot cümlesinde bu soruya bir asker konuşturularak şu cevabı vermektedir; “Biz Moskof’la harp ediyoruz”. Makalenin devamında Osmanlı ile birlik kuran devletler sıralandıktan sonra onlara yardımın gerekliliğinden bahsedildikten sonra tam bir teslimiyetçi ifadeyle “bu yardımın memleketimize bir faydası olmasaydı (büyüklerimiz) gönderirler miydi” cevabı verilir.[66] Bu makalede bir de mektuba yer verilmiştir. Mektupta  Galiçya Cephesinde ki askerler şöyle anlatılmıştır; “…Askerlerimiz şen ve şatır (neşeli) idi…. Bu şataret bizleri de hayrete düşürüyordu. Hangi askerle konuşsam, şu Moskofları hiçe saydığını anlıyordum.”  Aynı yazı içerisinde Türk’ün eline geçen bir toprağı hayatı pahasına kaybetmeyeceğini ifade etmek için şu cümlelere yer verilmektedir; “Bir neferimiz geçenlerde diyor ki, Efendim bir defa elimiz toprak tutmasın, yoksa!” yani bir dakika toprak yapıştı mı, onu yerinden kimse söküp atamaz…”[67] Bu ifadelerle İttihat ve Terakki tarafından Türk askerinin Galiçya’da bulunma nedeni halka anlatılırken, askere de savaşma azmi verilmeye çalışılmıştır. Tüm bu cümlelerin yazıldığı sırada Çanakkale hariç diğer cephelerde büyük bozgunlar ve toprak kayıpları yaşanmaktaydı.

İttihat ve Terakki’nin resmi sözcüsü olan “Yeni Mecmua”’da yazılar yayınlayan Ahmet Refik askere şu izahatı yapmıştır; “Moskof’u burada kıstıracağız, can evinden vuracağız. Hem Kafkasya’dan hem de buradan atacağız” diyor.[68] Mısır’ın, Balkanların, Kafkasya’nın fethi için devletin ve milletin kudreti yok iken burada tam anlamıyla bir ikna çalışmasının olduğu görülmektedir. Askerin Galiçya’da neden bulunduğu, burada başarı sağlandığında nasıl sonuçlar doğuracağı, dost devletler çerçevesinde ortak düşman olarak Moskof’un tespit edildiği açıkça görülmektedir. Ayrıca, ülke sınırları dışında Avusturya topraklarında Osmanlı ordusunun neden savaştığının izahı burada görülmektedir. Metinde konuşturulan Türk askeri ve karşılıklı verilen cevaplar tam bir propaganda çalışmasıdır. Harp mecmuasının cephelere de gönderildiği düşünüldüğünde bu tür askeri ikna ve motive etme çalışmasının ne kadar önemli ve etkili olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

İttihat ve Terakki’nin propagandaları arasında yenilgilerin sansür yoluyla duyurulmaması,  hatta hezimetlerin zafermiş gibi gösterilmesi de vardır. İttihatçılar, başarısızlıkları halka duyurmamak için tüm kurumlarıyla gayret göstermiştir. Bu süreçte Basın ve Sansür Kurumu aktif olarak görev almıştır. Resmi kurumların yanında Müdafa-i Milliye, Donanma, Hilal-i Ahmer ve diğer pek çok resmi ya da yarı resmi kurumlar cephede ve cephe gerisinde halkın moralini zinde tutmak için büyük gayret sarf etmiştir.[69]Bu yüzden cephelerdeki sıkışmışlık hali, uzayan savaşın belirsizliği ve cephe gerisinden beklenen toplumsal desteğin kesilmemesi için çok sıkı bir sansür uygulanmış, Kafkas cephesi ve Kanal Seferi’nin başarısızlığını gazeteler yazamamıştır. Harp mecmuasının birinci sayısında Kafkas cephesindeki ordunun, çelik kalelerin gösteremeyeceği bir metanetle direnmekte ve bazen de “Moskof hudutlarının içine atılarak düşman ordularına ölüm” saçtığı ifade edilmektedir. Irak cephesi hakkında ise; sayısı sınırlı Türk askerleri ve hilafet ve dinin haklarını korumak için mukaddes cihat bayrağı altında toplanan hakiki Müslümanların İngiliz ordularına mukavemet etmekte olduğu,  başları üzerinde Yavuz’un hayalini gören ordunun Süveyş Kanalına dayanıp karşı tarafa akınlar yaptığı ve ordunun Mısır seferi için hazırlandığı ifade edilmektedir. [70] Hâlbuki bu iki cephede de Osmanlı tarihinin en büyük kayıplarını vermiştir. Dolayısıyla ideolojik ve propagandist bir çerçevede oluşturulan metinlerle, gerçeklikten uzak bir tablo çizilmiştir.

 

 

 

KAYNAKÇA:

ARAŞTIRMA VE İNCELEMELER:

“Galiçya’dan Anavatana 1”,  Harp Mecmuası, Yıl 1, Sayı 12, s. 178-181.

AHMET, Ağaoğlu; “İngiliz Oyunları”, Harp Mecmuası, Yıl 1, Sayı 2, s. 22-24.

ALAADDİN (GÖVSA), İbrahim; Çanakkale İzleri. Marifet Matbaası, İstanbul 1926.

AVŞAR, Servet; “Çanakkale Savaşlarında İstihbarat ve Propaganda”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Sayı 1 (Mart 2003), s. 64-102.

AVŞAR, Servet; Birinci Dünya Savaşında Rus Propaganda Faaliyetleri ve Osmanlı Devleti, OTAM, Sayı: 14,  2003, Sayfa: 65-127.

BANOĞLU, Niyazi A.; Türk Basınında Çanakkale Günleri, İstanbul 1982.

BEŞİKÇİ, Mehmet; Son Dönem Osmanlı Harp Tarihi ve “Topyekün Savaş” Kavramı, Tarih ve Toplum, Haziran 2010, Sayı 198, s. 62-69.

BİLKAN, Ali Fuat - ÇAKIR, Ömer; Harp Mecmuası,  Kaynak Kitablığı yay., İstanbul 2006.

CAHİT, Hüseyin; "Cephe-i Harpte İki Gün", Tanin, 23 Haziran 1331.

CEMAL, Mithat; “Kolunu Harp Meydanında Bırakmış Bir Askere”, Harp Mecmuası,  Sayı 8, s. 122.

ÇAKIR, Ömer; Nazmımızda Çanakkale Muharebeleri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü  Yeni Türk Edebiyatı ABD., Ankara 1997.

ÇELİKTEMEL, Özde-Thomen; Osmanlı İmparatorluğu’nda Sinema ve Propaganda (1908-1922), “Online International Journal of Communication Studies”, June 2010, vol.2, s. 1-17.(çevrimiçi: http://www.kurgu.anadolu.edu.tr /dosyalar/22.pdf)

Fransız Siyaseti ve Osmanlılar, Harp Mecmuası,  Yıl 2, Sayı 23, s. 359-362.

GÖKALP, Ziya; “Asker ve Şair”, Harp Mecmuası, Yıl 1, Sayı 14,  s. 214.

GÖREN, Ahmet Kamil (Yay. Haz.); Türk Resim Sanatında Şişli Atölyesi ve Viyana Sergisi, İstanbul Şişli Belediyesi-İstanbul Resim ve Heykel Müzeleri Derneği, İstanbul 1997.

KARAKIŞLA, Yavuz Selim; “Balkan Savaşı’nda Yayımlanmış Osmanlı Propaganda Kitabı-Kırmızı Kitap”, Tarih ve Toplum, Ağustos 2002, Sayı 104, s. 60-63.

KARAKOYUNLU, Sadri (Yay. Haz.), Türk Askeri İçin Savaş Şiirlerinden Seçmeler (1914-1918), Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara 1987.

KÖROĞLU, Erol; Türk Edebiyatı ve Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) Propagandadan Milli Kimlik İnşaasına, İletişim Yay., İstanbul  2004.

NAZİF, Süleyman, “Çimentepe’de”, Harp Mecmuası, Yıl 1, Sayı 3, s. 34-36.

NAZİF, Süleyman;  Sabahaddin Arıç (Yay. Haz.), Batarya ile Ateş ve Tarihin Yılan Hikâyesi,  Tercüman 1001 Eser Serisi, İstanbul 1978.

ODABAŞ, Battal; Türk Sinemasının Kuruluşunda Ordunun Rolü,  Belgesel Film Kurtuluş Savaşı Filmleri", İ.Ü. İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı 24 (2006), s. 205-212.

ÖZEN, Nijat; Türk Sinemacı Fuat Uzkınay, İstanbul 1970.

PEHLİVANLI, Hamit; “Çanakkale Muharebeleri Sırasında Müttefiklerin Propagandası ve Karşı Propaganda”,  Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt VII, Temmuz 1991, Sayı 21, s. 535-552;

Prusya’nın İ’tilası, Harp Mecmuası, Yıl 2, Sayı 17, s. 260-265.

REFİK, Ahmet;”Harp Edebiyatı ve Eski Şairlerimiz”, Harp Mecmuası,  Sayı 21, s. 327

SLÇUK, Mustafa; “Birinci Dünya Savaşı Sürecinde Harbiye Nezareti’nin Çanakkale Kahramanlığını Yaşatma Amaçlı Faaliyetleri”, Avrasya İncelemeleri Dergisi, (AVİD), I/2 (2012), s. 195-242.

SUPHİ, Hamdullah; -Çanakkale’de Gördüklerimiz- Çanakkale Savaşanlar Anlatıyor, İstanbul 2006.

Türk Anası Ne Düşünüyor, Harp Mecmuası, Yıl 2, Sayı 17, s. 267-269.

YEĞEN, Cebrail;  Harp Mecmuasında Yayınlanan Edebi Metinler, Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı ABD., Çanakkale 1999.

YİĞİT, Burak; Burak Yiğit, “Birinci Dünya Savaşında İngiltere ve Osmanlı İmparatorluğunun Propaganda Faaliyetleri: Kurmaca Dışı Metinler Üzerine Bir İnceleme, Khazar Journal of Humanities and Social Sciences (Journal of Azerbaijani Studies), Volume: 12, 2007, s. 293-311.

YÜKSEL, Okan; Uluslar arası İlişkiler Çerçevesinde Psikolojik Savaş, Propaganda ve Wikileaks, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bursa 2011.

 

 

 

* Namık Kemal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. (cfrulugmail.com)

[1] Psikolojik savaş ve propaganda konusunda daha geniş bilgi için bkz. Nevzat Tarhan, Psikolojik Savaş, İstnbul 2013;  Okan Yüksel, Uluslar arası İlişkiler Çerçevesinde Psikolojik Savaş, Propaganda ve Wikileaks, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bursa 2011.

[2] Servet Avşar, “Çanakkale Savaşlarında İstihbarat ve Propaganda”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Sayı 1 (Mart 2003), s. 64-65.

[3] Bu tür propaganda metinleri için bkz. Hamit Pehlivanlı, Çanakkale Muharebeleri Sırasında Müttefiklerin Propagandası ve Karşı Propaganda,  Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt VII, Temmuz 1991, Sayı 21, s. 538-547; Servet Avşar, “Çanakkale Savaşlarında…”, a.g.m, s. 64-102; Sevet Avşar, “Birinci Dünya Savaşında Rus Propaganda Faaliyetleri ve Osmanlı Devleti”, OTAM, Sayı: 14,  2003, Sayfa: 65-127;

[4] ATASE Bşk. Arşivi, K. 3438, D. 26, F.99-1’den Hamit Pehlivanlı, “Çanakkale Muharebeleri Sırasında…” a.g.m, s. 543.

[5] 30 Nisan 1915’te Türk tarafına atılan bir bildiride, Alman kumandanlarının savaşı yanlış yönettiğinden dolayı Türk askerlerinin 25 km geri çekilmek zorunda kaldıkları ve aslında Türk askerlerinin ne kadar başarılı oldukları ifade edilmiştir. Bu yolla Türklerin gururu okşanmış ve Alman komuta kademesine tepki gösterilmesi hedeflenmiştir. ATASE Bşk. Arşivi, K. 3438, D. 26, F.2, 2-2’den Hamit Pehlivanlı, “Çanakkale Muharebeleri Sırasında…”, a.g.m,  Müttefiklerin Propagandası ve Karşı Propaganda,  Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt VII, Temmuz 1991, Sayı 21, s. 540.

[6] ATASE Başkanlığı Arşivi, BDH., KA04, D:18911592, F:19-1’den nakleden Servet Avşar, Birinci Dünya Savaşında Rus…”,  a.g.m,  s. 82.

[7] ATASE Başkanlığı Arşivi, BDH., K:404, D:189/1592, F:7-12;  Gnkur. ATASE Başkanlığı Arşivi, BDH., K:404, D:189/1592, F:21-1’den nakleden Servet Avşar, “Birinci Dünya Savaşında Rus…”, a.g.m, s. 84-90.

[8] Rusların yürüttüğü propaganda çerçevesinde çeşitli cephelere attıkları propaganda mektup ve beyannameleri için bakınız; Servet Avşar, “Birinci Dünya Savaşında Rus…”, a.g.m,  s.65-127.

[9] Harp Mecmuası, Sayı 1, s.16.

[10] Harp Mecmuası, Sayı 12, s.181.

[11] Balkan Savaşı yıllarında yayınlanmış bir propaganda kitabı için bkz. Yavuz Selim Karakışla, Balkan Savaşı’nda Yayımlanmış Osmanlı Propaganda Kitabı-Kırmızı Kitap-, Tarih ve Toplum, Ağustos 2002, Sayı 104, s. 60-63.

[12] Çanakkale Deniz Kuvvetleri Komutanı Alman Amiralidir.

[13] ATASE Başkanlığı Arşivi, k.3438, D.26, F.4, 4-1, 4-2’den Hamit Pehlivanlı, “Çanakkale Muharebeleri Sırasında…”, a.g.m,  s. 548-549.

[14] Niyazi A. Banoğlu, Türk Basınında Çanakkale Günleri, İstanbul 1982, s. 100; Mustafa Selçuk, “Birinci Dünya Savaşı Sürecinde Harbiye Nezareti’nin “Çanakkale Kahramanlığını Yaşatma” Amaçlı Faaliyetleri”, Avrasya İncelemeleri Dergisi, (AVİD), I/2 (2012), s. 214.

[15] Harp Mecmuasının 16 sayfalık ikinci sayısında 29 fotoğraf yer almıştır.

[16] (Harp Mecmuası) “Niçin Çıkıyor” HM, Sayı 1, s. 3.

[17] Ali Fuat Bilkan-Ömer Çakır, Harp Mecmuası,  Kaynak Kitablığı yay., İstanbul 2006.

[18] BOA, MF, MKT, 1211-12, 1333 L 8(19 Ağustos 1915), BOA, MF, MKT, 1211-13, 1333 L 8 (19 Ağustos 1915)’den Mustafa Selçuk, “Birinci Dünya Savaşı Sürecinde…”, a.g.m, s. s. 214.

[19] Harp Mecmuası, Sayı 1, s. 17.

[20] Bu reklamların örnekleri için bkz. HM, Sayı 1, s. 17.

[21] Bu metinlerin Latin harflerine çevrilmiş olarak görmek için bkz. Sadri Karakoyunlu (Yay. Haz.), Türk Askeri İçin Savaş Şiirlerinden Seçmeler (1914-1918), Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara 1987; Ömer Çakır, Nazmımızda Çanakkale Muharebeleri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı ABD., Ankara 1997; Cebrail Yeğen, Harp Mecmuasında Yayınlanan Edebi Metinler, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı ABD., Çanakkale 1999; Ali Fuat Bilkan-Ömer Çakır, a.g.e.

[22] Söz konusu resim örnekleri için bkz. HM, Sayı 3, s. 48, HM, Sayı 4, s.62

[23] Harp Mecmuası, Sayı 4, s. 62.

[24] Harp Mecmuası,  Sayı 2, s. 31.

[25] Ele geçirilmiş ve mecmuada fotoğrafı yayınlanmış top fotoğrafı için bkz. HM, Sayı 2, s. 25.

[26] Osmanlı Devleti tarafından ele geçirilen ve fotoğrafları mecmuada yayınlanan diğer bir denizaltı da “ Safir”dir. Fotoğrafı için bkz. HM, Sayı 2, s. 32.

[27] Harp Mecmuası,  Sayı 2, s. 20.

[28] Tanin, 29 Teşrinievvel 1331 (11 Kasım 1915).

[29] Erol Köroğlu, Türk Edebiyatı ve Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) Propagandadan Milli Kimlik İnşaasına, İletişim Yay., İstanbul  2004,  s.172.

[30] Ahmet Refik, 1909 yılından beri Erkan-ı Harp Yayın Şubesinde çeşitli görevler alan ve "Askeri Mecmua"'yı yöneten kişidir. 1912 yılında Balkan Savaşı'nda Askeri Sansür Müfettişliği de yapmıştır. Harp Mecmuasında da çok sayıda ve çeşitli türde makaleleri yayınlanmıştır.

[31] Burak Yiğit, “Birinci Dünya Savaşında İngiltere ve Osmanlı İmparatorluğunun Propaganda Faaliyetleri: Kurmaca Dışı Metinler Üzerine Bir İnceleme”, Khazar Journal of Humanities and Social Sciences (Journal of Azerbaijani Studies), Volume: 12, 2007, s. 304.

[32] Ahmet Refik, “Harp Edebiyatı ve Eski Şairlerimiz”, HM,  Sayı 21, s. 327

[33] Ahmet Refik, “Harp Edebiyatı ve Eski Şairlerimiz”, HM,  Sayı 21, s. 329.

[34] Wellington House, bünyesinde pek çok yazarı barındıran İngiliz Propaganda Bürosudur. Bu merkezde 1918 yılına kadar 1162 eser kaleme alınmıştır. Bu kitaplarda halkı savaşın erdemine inandırmak, tarafsız ülkeleri kendi tarafına çekmek, orduya katılımı teşvik etmek, düşman güçleri savaşın sorumlusu ve cani kişiler olarak göstermek amaçlanmıştır. (Burak Yiğit, “Birinci Dünya Savaşında İngiltere…”, a.g.m, s. 296.

[35] Burak Yiğit, “Birinci Dünya Savaşında İngiltere…”,  a.g.m, s. 295.

[36] Hamdullah Suphi, -Çanakkale’de Gördüklerimiz- Çanakkale Savaşanlar Anlatıyor, İstanbul 2006, s.404.

[37] Harp Mecmuası, Sayı3, s. 42-43.

[38] İbrahim Alaaddin (Gövsa), Çanakkale İzleri, Ankara 1989, s. 10.

[39] Hüseyin Cahit,­­  "Cephe-i Harpte İki Gün", Tanin, 23 Haziran 1331; Mustafa Selçuk, “Birinci Dünya Savaşı Sürecinde…”, a.g.m, s. 200.

[40] Burak Yiğit, “Birinci Dünya Savaşında İngiltere…”, a.g.m, s. 301.

[41] BOA, DH. EUM, VRK, 25-51 (1334 M 19 (27 Kasım 1915)’ten Mustafa Selçuk, “Birinci Dünya Savaşı Sürecinde…”, a.g.m, s. 217.

[42] (BOA, MF.MKT, 1210-33(1333 Ş 25/8 Temmuz 1915), Lef.1; BOA, MF.MKT, 1210-33(1333 Ş 25/8 Temmuz 1915), Lef.2’den Mustafa Selçuk, “Birinci Dünya Savaşı Sürecinde…”, a.g.m, s. 218.

[43] Battal Odabaş, “Türk Sinemasının Kuruluşunda Ordunun Rolü,  Belgesel Film Kurtuluş Savaşı Filmleri", İ.Ü. İletişim Fakültesi Dergisi, sayı 24 (2006), s. 205-212; Nijat Özen,  Türk Sinemacı Fuat Uzkınay, İst. 1970.

[44] (İkdam,  Çanakklae Harp Menaırı, nr. 6660 (19 Ağustos 1331)’den Mustafa Selçuk, “Birinci Dünya Savaşı Sürecinde…”, a.g.m, s.219-222.

[45] BOA, MF.MKT, Dosya No:1230, Gömlek No:37, 16/Z /1335 (Hicrî).

[46] ­­­­­(BOA, DH. ŞFR, 530-104 (1332 A 21/3 Eylül 1916;BOA, MF.MKT. 1216-34 (1334 B 24/27 Mayıs 1916), Lef 4.)’den Mustafa Selçuk, “Birinci Dünya Savaşı Sürecinde…”, a.g.m, s. 225.

[47] Bu sergiler hakkında bkz. Ahmet Kamil Gören(yay. Haz.), Türk Resim Sanatında Şişli Atölyesi ve Viyana Sergisi, İstanbul Şişli Belediyesi-İstanbul Resim ve Heykel Müzeleri Derneği, İstanbul 1997.

[48] Fotoğraflarla propagandanın bilinen en iyi örneği İngiltere’de Lord Kitchener’in işaret parmağını uzatan resmiyle basılan “seferberlik” afişleridir.

[49] Özde Çeliktemel, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Sinema ve Propaganda (1908-1922)”, Online International Journal of Communication Studies, June 2010, vol.2, s. 4.

[50] Harp Mecmuası Sayı 2, s.21; Sayı 3, s.36; Sayı 6, s. 85

 

[51] Süleyman Nazif, “Çimentepe’de”, HM, Sayı 3, s. 34-36.

[52] (Harp Mecmuası) “Niçin Çıkıyor” HM, Sayı 1, s. 3.

[53] Ağaoğlu Ahmet, “Türkiye’nin ve İslam Âleminin Kurtuluşu”, HM, Sayı 1, s.7-9.

[54] Mehmet Beşikçi, Son Dönem Osmanlı Harp Tarihi ve “Topyekün Savaş” Kavramı, Tarih ve Toplum, Haziran 2010, Sayı 198, s. 68.

[55] “Türk Anası Ne Düşünüyor”, HM, Sayı 17, s. 267-269.

[56] “Fransız Siyaseti ve Osmanlılar”, HM,  Sayı 23, s. 359-362.

[57] Ağaoğlu Ahmet, “İngiliz Oyunları”, HM, Sayı 2, s. 22-24.

[58] “Prusya’nın İ’tilası”, HM, Sayı 17, s. 260-265.

[59] Ziya Gökalp aynı zamanda bu şiirinde, yazar ve şairleri propaganda yapmaya çağırmıştır.  Ziya Gökalp, “Asker ve Şair”, HM, Sayı 14,  s. 214.

[60] Mithat Cemal,  “Kolunu Harp Meydanında Bırakmış Bir Askere”, HM,  Sayı 8, s. 122.

[61] Ahmet Refik, “Galiçya’dan Anavatana 1”, HM, Sayı 12, s. 178-181.

[62] Ahmet Refik, “Galiçyadaki Şanlı Osmanlı Askerine”, HM, Sayı 13, s. 196-199.

[63] Cenab Şahabbeddin, “Galiçyadakilere”,  HM, Sayı 13, s. 200-202.

[64] Mehmet Rifat, “Galiçya Mefahirinden”, HM, Sayı 15, s. 227-233..

[65] Süleyman Nazif, “Çanakkale’den Galiçya’ya”, HM, Sayı 20, s. 316-317..

[66] Ahmet Refik, “Galiçya’dan Anavatana 1”, HM, Sayı 12, s. 178.

[67] Ahmet Refik, “Galiçya’dan Anavatana 1”, HM, Sayı 12, s. 178.

[68] Ahmet Refik, “Galiçya’dan Anavatana 1”, HM, Sayı 12, s. 178-181.

[69] Mustafa Selçuk, “Birinci Dünya Savaşı Sürecinde…”, a.g.m, s. 197.

[70] Erol Köroğlu, Türk Edebiyatı ve Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) Propagandadan Milli Kimlik İnşaasına, İletişim Yay., İstanbul  2004,  s.180.